“Ekofeminizm ve Dualizm Fikri”
Seçil Mine TÜRK
FLSF (Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi), 2017 Güz, sayı: 24, s. 377-392
383
yönetmeye dişiden daha yetenekli olduğunu” savunur ve “erkekle kadın
arasındaki üstünlük-aşağılık ilişkisinin sürekli olduğuna” işaret eder.
28
Aristoteles’ten başlatılabilecek bu tarihsel çizgiye yakından
bakıldığında ekofeminizmin farklı biçimleriyle birlikte sunduğu şeyin
aslında patriarşi temelli bir mekanikçi felsefe eleştirisi olduğu savunulabilir.
Westfall’ın deyişiyle, mekanikçi felsefe ya da mekanikçi doğa felsefesi,
ortaya çıkışında Descartes’in (1596-1650) belirleyici bir etkiye sahip olduğu
bir temayül olarak on yedinci yüzyılda somutlaşmış ve Descartes’ın dualizm
temelli düşünsel modeli ile “Rönesans natüralizmine karşı bir tepki
oluşmasını
sağlayarak”
doğa
bilimlerinin
“madde
dünyası”na
odaklanmasına yol açmıştır.
29
Ancak hemen belirtilmesi gerekir ki burada
sorun; sadece madde dünyasına odaklanmak ya da o dünyayı bir tür kurucu
nokta olarak kabul etmek değildir. Dualizm tartışması açısından kritik bir
önemi haiz bir biçimde asıl mesele maddi ve tinsel olan arasında bir tür
kapanması imkansız mesafe inşa edilmesisidir.
Gribbin’in altını çizdiği üzere, “düşünüşünde mistik kuvvetlerden en
ufak bir iz kalmayacak biçimde sıyrılan ve hem üzerinde yaşadığımız
dünyanın hem de bu dünyaya yerleşmiş maddi canlıların deney ve gözlemle
tespit edilebileceğimiz yasalara uyan temel fiziksel varlıklar olarak
anlaşılabileceği konusunda ısrar eden”
30
Descartes’ın düşünen şey ile uzamlı
şeyi, yani Res Cogitans ile Res Extensa’yı birbirine zıtlıkları üzerinden
düşünen tavrı düşünce ve madde, ruh ve beden arasında daha sonra
derinleştirilecek bir dizi karşıtlığın kapısını aralamış ve bu haliyle “modern
bilimin fiziksel doğası”nın vücuda gelmesine katkıda bulunmuştur.
31
Descartes’ın tarihsel gelişim süreci içinde modernitenin farklı
safhalarına eklemlenerek daha belirgin ve sistematik bir hal alacak bir
kesinlik, dualizm ve hiyerarşi örüntüsüne işaret eden yaklaşımının izleri;
düşünürün Metod Üzerine Konuşma’sında (1637) da görülür. Hall’ın
zikrettiği üzere, “dualizmin en çarpıcı ve etkin örneği olarak düşünen şey ve
uzamlı şey arasındaki ayrımı” sunan Descartes
32
bu metin özelinde kendisi
için çizdiği çerçeve içinde “apaçık bilinmeyen hiçbir şeyi doğru kabul
28
Aristoteles. Politika, çev. M. Tunçay, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2006, s. 11-13, 26.
29
Richard S. Westfall, Modern Bilimin Oluşumu, çev. İ. H. Duru, Tübitak, Ankara, 2004,
s. 35.
30
John Gribbin, Bilim Tarihi, çev. B. Gönülşen, Alfa, İstanbul, 2014, s. 132.
31
Richard S. Westfall, a.g.e, s. 35-36. Cottingham’a göre dualizm, “doğaları kökten bir
biçimde karşıt olan iki ayrık tözün, zihnin (veya ‘düşünen töz’ün) ve bedenin (veya
‘uzamsal töz’ün) olduğuna dair Descartesçı düşünceye verilen standart bir etikettir.”
Bkz. John Cottingham, Descartes Sözlüğü, çev. B. Gözkan vd., Doruk Yayımcılık,
Ankara, 2002, s. 118.
32
Roland Hall, “Dualism”, The Concise Encyclopedia of Western Philosophy and
Philosophers (ed. J. O. Urmson) içinde, Hawthorn Books, Inc., New York, 1960, s. 115.
“Ekofeminizm ve Dualizm Fikri”
Seçil Mine TÜRK
FLSF (Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi), 2017 Güz, sayı: 24, s. 377-392
384
etmemek,” “incelenen güçlükleri bölümlere ayırmak,” “en basit ve bilinmesi
en kolay şeylerden başlayarak, tıpkı basamak basamak bir merdivenden
çıkar gibi, azar azar en mürekkeplerinin bilgisine kadar yükselmek için,
hatta tabiatları gereğince birbiri ardınca sıralanmayan şeyler arasında bile
bir sıra bulunduğunu farz ederek, düşünceleri bir sıraya göre yürütmek”
33
gibi kuralların mevcut olduğunu vurgular.
Descartes’ın büyük bir dikkatle belirlediği bu yol haritası yüzyıllar
sonra postmoderniteden çokkültürlülüğe uzanan bir hat üzerinden çeşitli
eleştirilere konu olacaktır. Tam da bu minvalde ekofeminizmin kurucu
varsayımlarından birinin, doğanın ve kadının tahakküm altına alınma
sürecini tarihsel bir dualizm inşasının uzantısı olarak görmek olduğu iddia
edilebilir. Bu noktada ekofeminist perspektif, Kartezyen dünya görüşüne
yahut modern bilim paradigmasına eleştirel yaklaşmak eğilimindedir.
Örneğin Shiva “indirgemeci veya mekanik bir paradigma olarak hakim
modern bilim”i, “Batılı erkeğe ait” bir “patriyarkal proje” olarak ele alır. Bu
proje bağlamında doğanın “giderek tecavüz edilesi bir kadın olarak
görülmeye başladığı”nı iddia ederek kadının ve doğanın erkeğe boyun eğme
sürecinin meşrulaştırıldığını savunur.
34
Sturgeon da ekofeminist teorinin
“Batı biliminin ve ideolojisinin kalbinde yer alan kültür/doğa (şeklindeki)
hiyerarşik dualizmin eleştirisi” ile olan hayati bağına değinir.
35
Chakraborty
ise “Avrupa bağlamında aklın ve zihnin erkekle, duygu ve bedenin ise
kadınla özdeşleştirildiği”ne dikkat çekerek söz konusu eğilimin kolonyalizm
ekseninde yansımaları olduğunu, bu bağlamda sömürgecinin akıl ve zihin,
sömürülünenin ise duygu ve bedenle ilişkilendirildiği”ni ileri sürer.
36
Bir yandan ekolojinin çevrecilikten farklı olarak
37
, indirgemeciliği
reddeden bütünsel bakış açısı, diğer yandan feminizmin kurucu
33
Descartes, Aklını İyi Kullanmak ve Bilimlerde Doğruyu Aramak İçin Metod Üzerine
Konuşma, çev. M. Karasan, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1997, ss. 20-21.
Descartes’ın dualist yaklaşımına dair bir başka örnek olarak Ruhun İhtirasları’na
(1649) da bakılabilir. Descartes burada akıl ve beden arasındaki karşıtlığını
konumlandırırken “Bizde aklımıza aykırı ne görülürse, hepsini vücuda yüklemek
gerekir” değerlendirmesini yapar. Bkz. Descartes, Ruhun İhtirasları, çev. M. Karasan,
Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1997, s. 41.
34
Vandana Shiva, a.g.e, s. 56, 59-60.
35
Noël Sturgeon, Ecofeminist Natures: Race, Gender, Feminist Theory and Political
Action, Routledge, London, 2016, s. 114.
36
Roma Chakraborty, “The Deep Ecology/Ecofeminism Debate: An Enquiry into
Environmental Ethics”,
Journal of Indian Council of Philosophical Research, vol. 32, no.
1, 2015, s. 128.
37
Zikredilen farklılık söz konusu çalışmanın asli konusunu oluşturmasa da burada
kısaca şu söylenebilir: Çevrecilik, bir paradigma olarak modernitenin rasyonel insan
tahayyülüne ve onun araçsal aklına yaptığı vurguyu esas alır. Bu yaklaşım çevrenin
korunmasını salt insan faydası temelinde ele alır ve sistematik ve kapsamlı bir doğa