me
karşı, Batı düşüncesinin belli bir aşamasına
karşı kafa
yordu, dayanak arayıp buldu, mücadele verdi. Öncelikle bilgi
üstüne, bilmenin bilgisi üstüne bir düşünme çabası oldu ve
hâlâ öyledir; ünlü “ayraç içine alma” yöntemi bir kültüre,
bir tarihe kapıyı göstererek, radikal bir “yad-bilgi”ye kadar
geri gidip tüm bilgiyi [oradan itibaren] yeniden ele almak
tan ibarettir. Fakat, gerçekte, bu “redd-i miras”, Husserl’in
ilginç biçimde “dogmatizm” dediği [bu yaklaşım], kökleri
ni bir mirasın içine salmıştır. Örnekse, tarih fenomeno-
lojiyi sımsıkı sarar ve Husserl de eserinin bir ucundan öbür
ucuna bunun her zaman farkında olmuştur; ancak feno-
menolojide bir yöneliş
(interıtion), tarihsellik-dışı bir iddia
da vardır, ve bu yüzden biz de burada fenomenolojiyi ta
rihinden tutarak ele alacak, tarihle tartışmasıyla da elden
bırakacağız.
III.
— Fenomenoloji karteziyanizme benzer ve ona en
uygun biçimde bu benzerlik yoluyla yaklaşılabileceği kesin
dir: fenomenoloji, kesinsizliği dışlayan bir söyleme ya da
logos’a
doğru ve o
logos yoluyla, bizzat mantığın (
logique)
kesinsizliklerinden taşmayı hedefleyen bir mantıksal medi-
tasyondur. Descartesçılığm
mathesis universalis umudu Hus-
serl’de yeniden doğar. O zaman,
bu gerçekten bir felsefedir,
hatta Kant-sonrası bir felsefe, çünkü metafizik sistemleştir
melerden sakınmağa çalışır; bir XX. yüzyıl felsefesidir ve
biliminin koşullannı yeni bedeller ödeyerek yeniden temel
lendirmek suretiyle bu yüzyıla bilimsel misyonunu geri ver
menin düşünü kurar. Bilginin somut veya “empirik” bilim
de “vücut bulduğunu” bilir ve bu bilimsel bilginin nereye
yaslandığını bilmek ister. Çıkış noktası, araştırdığı köken