Çoklu kiŞİLİk bozukluğu teşHİs ve tedavi



Yüklə 120,22 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix21.03.2018
ölçüsü120,22 Kb.
#32861


ÇOKLU KİŞİLİK BOZUKLUĞU

TEŞHİS VE TEDAVİ



Frank W. PUTNAM

Çeviri:


Mustafa Topal


ii

Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları: 54



Çoklu Kişilik Bozukluğu

Teşhiş ve Tedavi

Frank W. PUTNAM

Özgün adı: Diagnosis & Treatment of Multiple Personality Disorder

Copyright

1989 Frank W. Putnam



Published by arrangement with The Guilford Publications, Inc.

ISBN 978-605-5241-43-8

Türkçe yayın hakları Psikoterapi Enstitüsü’ne aittir.

Tüm hakları saklıdır. Yayıncının izni olmaksızın tümüyle veya

kısmen yayımlanamaz, kısmen de olsa çoğaltılamaz ve elektronik

ortamlarda yayımlanamaz.

Birinci baskı: Ekim 2012

Editör: Tahir Özakkaş

Çeviri: Mustafa Topal

Yayıma hazırlayan: Sevgi Çorabatur & Menekşe Arık

Baskı: İklim Ofset

Nişanca Mah. Arpacı Hayrettin Sok. No:21 Eyüp/İstanbul

Tel: 0212 577 77 45

www.iklimmatbaa.com

PSİKOTERAPİ ENSTİTÜSÜ EĞİTİM ARAŞTIRMA SAĞLIK ORG. VE

DANIŞMANLIK LTD. ŞTİ.

Eğitim ve Kongre Merkezi: Fatih Sultan Mehmet Caddesi No: 285

Darıca-İZMİT

Tel : 0262 653 6699 Fax : 0262 653 6698

Merkez: Bağdat Caddesi No: 540/8 Bostancı-İSTANBUL

Tel : 0216 464 3119 Fax : 0216 464 3102

www.psikoterapi.com - www.psikoterapi.org - www.hipnoz.com




ÇOKLU KİŞİLİK BOZUKLUĞU

TEŞHİS VE TEDAVİ



Frank W. PUTNAM, MD

Editör:


Uz. Dr. Tahir ÖZAKKAŞ

Çeviri:


Mustafa Topal



v

SUNUŞ

Psikoterapi  Enstitüsü  olarak,  öncelikle  ruh  sağlığı  profesyo-

nel-lerinin ya da ruh sağlığı ile ilgilenen kişilerin ihtiyaç duyacağı

teorik bilgileri  ve  pratik/uygulamaya  yönelik  deneyimleri  payla-

şan özgün ve çeviri yayınlar ile literatüre katkıda bulunmayı he-

defliyoruz.  Psikoterapi  Enstitüsü  Eğitim  Yayınları,  Psikoterapi

Enstitüsü’nün çalışmaları kapsamında gerçekleştirilen atölye ça-

lışmaları, uluslararası konferanslar ve dünya literatüründen seç-

kileri içermektedir.

Bu kitap, birçok hastayla yürütülen çalışmaların ve terapistle-

rin deneyimlerinden yararlanılarak tedavi teknikleri ve felsefele-

rin  bir  sentezi  durumunda    ayrıca, ruh  sağlığı alanında  çalışan

klinik    tedavi  uzmanlarını ÇKB  terapist  topluluğuyla  ilgili  ana

akım düşünce ve deneyime yönlendirmeyi ve orada bütünleştir-

meyi  tasarlıyor.  Aynı  zamanda  hem  bir  temel  hem  de  başvuru

kitabı olarak derlendi.

Konuya  ilgi  duyan  okuyucuların  yanı  sıra  klinisyenler,

psikote-rapistler ve araştırmacılar için başvuru kitabı niteliği ta-

şıyan bu yayını sizlerle buluşturmaktan kıvanç duyarız.

Tahir ÖZAKKAŞ

Psikoterapi Enstitüsü Başkanı





vii

Sevgili karım Karen için...



ix

ÖNSÖZ

Çoklu  kişilik  bozukluğu  (ÇKB)  hastalarının  yeni  teşhis  yön-

temleri konusunda yardım arayan terapistlerden gelen telefonlar

bu kitabın yazılmasındaki itici gücü oluşturdu. Bir anda kendimi

genelde haftada üç ya da dört gün ve her gün içinde de üç ya da

dört kez aynı sorular ile kaygıları dinler ve aynı bilgileri defalarca

yineler  bir  durumda  buldum.  Yıllar  geçtikçe  telefondaki  bu  da-

nışma  konuşmalarına  terapistlerin  yaygın  bir  biçimde  ortaya

koydukları sorular ile kaygıları ele alan seçme makaleleri ve baş-

vuru listelerini maille yollamayı da ekledim. En iyi durumda yap-

tığım  bu  kopyalama  ve  mail  yollamalar  fazlasıyla  zamanımı  al-

maya başlamıştı. Bunun üzerine söz konusu bozuklukla yeni ilgi-

lenen  terapistlere  giriş  metni  olarak  hizmet  görecek  bir  kitap

yazmayı düşündüm. Sonuçta eğer böyle bir kitabı istiyorsam onu

yazmam gerektiği ortaya çıktı.

Çoklu  Kişilik  Bozukluğu:  Teşhis  ve  Tedavi,  bu disosiyatif (çö-

zülmeli)  bozukluğa  aşina olmayan  terapistlere  yönelik  bir  kitap

olarak düşünüldü. Kitap, birçok hastayla yürütülen çalışmalar ve

terapistlerin deneyimlerinden derlenen tedavi teknikleri ve felse-

felerin  bir  sentezi  durumunda.  Kitap,  zihinsel  sağlık  alanında

çalışan klinik tedavi uzmanlarını ÇKB terapist topluluğuyla ilgili

ana  akım  düşünce  ve  deneyime  yönlendirmeyi  ve orada  bütün-

leştirmeyi tasarlıyor. Aynı zamanda hem bir temel hem de başvu-

ru kitabı olarak hizmet etmesi için yaygın göndermeler ve çapraz

göndermeler  içeriyor.  Her  şeyden  önce  kitabı  uygulanabilir  bir

biçime kavuşturmaya çalıştım.



x

Sorunla  ilgili  dengeli  bir  görüş  sunmaya  ve  bilgilerimize

önemli katkılar yapan kişilere güvenmeye çalıştım. Belli düşünce-

ler ya da müdahelelerin kökenleri bilgimizin temelini oluşturan

klinik  deneyimler  ve  sözlü  tarihte  kaybolurken  birçok  vakada

bunlar konusunda başlıca güvence olarak kimin ele alınması ge-

rektiğini bilmek çok zor. Birçok iddiayla ilgili güvencenin ortak

keşifler olması ise şaşılacak bir durum değil.

Hedeflerimden  birisi,  ÇKB  çevresinde  oluşan  gizemi  ortadan

kaldırmak ve onu esas olarak dinamik psikiyatri ile psikoloji bi-

liminin gelişmesine katkıda bulunan merkezi bir rahatsızlık ola-

rak  kendi  gerçek  tarihsel  bağlamı içine  yerleştirmek.  ÇKB'nin

gelecekte çok fazla şey sunacağını ve insan bilinci modelleri ba-

kımından merkezi olarak kendi biçimlendirici rolünü ilan edece-

ğine  inanıyorum.  ÇKB,  insanın  durumuyla  ilgili  bir  dizi  olasılık

hakkında  bize  bir  görüş  sağlayan  ve zihin  ile  vücudun  durumu

arasındaki  psikobiyolojik  bağlara  bir  pencere  açan  deneysel  bir

yapıdadır.  ÇKB  terapisi,  psikoterapi sanatının  doğal  bir  uzantısı

olup,  "konuşma  terapisi'yle  iyileşmenin  nasıl  sağlandığı  konu-

sunda  bize  birçok  bilgi  sağlıyor.  "Gerçeğin"  ne  olduğuyla  ilgili

anlamsız tartışmalarla meşgul olmak yerine ÇKB derslerinin or-

taya koyduğu avantajdan yararlanmaya ihtiyacımız var.

Kitabın gelişme sürecinde sağladığı yardım ve verdiği destek

nedeniyle  Julie  Guroff'a  ve  editörlük  becerisi  için  Evan

DeRenzo'ya teşekkür etmek istiyorum. Yıllardır bana öğüt veren

ve  beni  teşvik  eden  Richard  Loewenstein,  Robert  Post,  David

Rubinow ve Richard Wyatt'a büyük şükran duyuyorum. Özellikle

çoklu kişilik bozukluğuyla ilgili öğrenmeme yardımcı olmak için

düşüncelerini, duygularını ve yaşamlarını benimle paylaşan ÇKB

hastalarıma ve dostlarıma da burada teşekkür etmek istiyorum.




xi

İ Ç İ N D E K İ L E R



B

İRİNCİ

B

ÖLÜM

D

İSOSİYASYON



ÖZÜLME

)

1

DİSOSİYASYONUN TARİHİ 2

DİSOSİYASYONUN TANIMLARI VE TASVİRLERİ 8

DİSOSİYASYONUN İŞLEVLERİ 13

DSM-III VE DSM-III-R  DİSOSİYATİF BOZUKLUKLAR 17

DSM-III'TE YER ALMAYAN DİSOSİYATİF BOZUKLUKLAR 23

DİSOSİYATİF REAKSİYON BİÇİMİNİ  ETKİLEYEN FAKTÖRLER 34

ÖZET 36

İ

KİNCİ

B

ÖLÜM

Ç

OKLU

K

İŞİLİK

B

OZUKLUĞUNUN

T

ARİHÇESİ

, T

ANIMLAMA

Ö

LÇÜTLERİ

37

ÇOKLU KİŞİLİK BOZUKLUĞUNUN TARİHÇESİ 39

ÇOKLU KİŞİLİK BOZUKLUĞU TANIMLAMA ÖLÇÜTLERİ 53

ÖZET 64

Ü

ÇÜNCÜ

B

ÖLÜM

E

TİYOLOJİ

, E

PİDEMİYOLOJİ VE

F

ENOMENOLOJİ

65

ETYOLOJİ 65

EPİDEMİYOLOJİ VE DEMOGRAFİ 79

SEMPTOM PROFİLİ 83

ÖZET 101

D

ÖRDÜNCÜ

B

ÖLÜM

Ç

OKLU

K

İŞİLİK

B

OZUKLUĞUNUN

T

EŞHİSİ

102

HASTALARDAN ÖYKÜ DİNLEME 103

HASTALARLA ETKİLEŞİM SAĞLAYARAK GÖRÜŞME 119

TEŞHİS İŞLEMLERİ 122

ALTER KİŞİLİKLERLE GÖRÜŞME 129

TEŞHİSİN DOĞRULANMASI 137

ATİPİK GÖRÜNÜMLER 143

ÖZET 146


xii

B

EŞİNCİ

B

ÖLÜM

A

LTER

K

İŞİLİKLER

148

ALTER KİŞİLİK NEDİR? 148

ALTER KİŞİLİK TİPLERİ 153

ALTER KİŞİLİKLERİN BAŞKA YANLARI 163

DEĞİŞİMLER VE DEĞİŞİMLERİN GERÇEKLEŞMESİ 167

KİŞİLİK SİSTEMİ 175

HASTA TİPLERİ 180

ERKEK VE KADIN HASTALAR ARASINDAKİ FARKLAR 182

ÖZET 183

A

LTINCI

B

ÖLÜM

T

EDAVİYE

B

AŞLAMA

185

TERAPİSTLERİN TEDAVİYLE İLGİLİ SORUNLARI 185

TERAPİYE GENEL BAKIŞ 191

İLK MÜDAHALELER 199

İLK STABİLİZASYONLAR 203

TEŞHİSİN KABULÜ 213

İLETİŞİM VE İŞBİRLİĞİ 216

TERAPİNİN BAŞLARINDAKİ YAYGIN TUZAKLAR 227

ÖZET 233

Y

EDİNCİ

B

ÖLÜM

P

SİKOTERAPİDE

S

ORUNLAR

235

SINIR YÖNETİMİ 235

TERAPİDEKİ ORTAK TEMALAR VE SORUNLAR 238

AKTARIM SORUNLARI 259

KARŞI AKTARIM SORUNLARI 264

ÖZET 276

S

EKİZİNCİ

B

ÖLÜM

P

SİKOTERAPÖTİK

T

EKNİKLER

278

DOĞRUDAN KONUŞMA 278

PARÇALARDAN YOLA ÇIKIP ANILARIN  BÜTÜNÜNÜ BİR ARAYA

GETİRME 280

ENVANTER ÇIKARMA 283

ÇOKLULARLA RÜYA ÇALIŞMASI 284


xiii

İÇSEL KENDİLİK YARDIMCISI 286

DERGİLERİN VE GÜNLÜKLERİN KULLANIMI 289

İÇSEL ZALİM KİŞİLİKLERLE ÇALIŞMA 290

KİŞİLİK SİSTEMİ HARİTASINI ÇIKARTMA 298

TEDAVİYE  KARŞI DİRENİŞLER 299

ÖZET 306

D

OKUZUNCU

B

ÖLÜM

H

İPNOZ VE

D

UYGU

B

OŞALIMININ

T

ERAPÖTİK

R

OLÜ

307

BOZUKLUĞUN İYATRONİK HİPNOTİK

YARATIMIYLA İLGİLİ KAYGILAR 307

ÇOKLULARDA TRANSA NEDEN OLMA 309

TEŞHİSTE HİPNOZUN KULLANILMASI 313

HİPNOTERAPÖTİK TEKNİKLER 314

DUYGUSAL BOŞALMA 331

ÖZET 357

O

NUNCU

B

ÖLÜM

B

İRLEŞİK

T

ERAPİLER

359

PSİKOFARMOLOJİ 359

GRUP TERAPİSİ 368

VİDEO  TEKNİKLERİ 373

AİLE TERAPİSİ 376

YATARAK TEDAVİ 384

ÖZET 399

O

NBİRİNCİ

B

ÖLÜM

K

RİZ

Y

ÖNETİMİ VE

T

ERAPÖTİK

Ç

ÖZÜM

401

KRİZ YÖNETİMİ 401

TERAPÖTİK ÇÖZÜM 425

ÖZET 460

KAYNAKLAR

463

YAZAR HAKKINDA

463



Disosiyasyon

1

Birinci Bölüm



Disosiyasyon (Çözülme)

Çeşitli


psikiyatrik

bozukluklar  içinde

disosiyasyonun

psikopatalojik  rolüne  yönelik  yenilenmiş  bir  ilgi  var. Disosiyatif

bozuklukların belli  bir  bölümü  tanımlanmış  ve  teşhis  ölçütleri

oluşturulmuş  durumda  (Amerikan  Psikiyatri  Derneği,  1980a,

1987).  Ayrıca disosiyatif  sürecin diğer bozukluklara (örneğin,

travma sonrası stres bozukluğu, kaygı bozuklukları, somatoform

bozukluklar,  dürtü bozuklukları,  cinsiyet bozuklukları ve cinsel

bozuklar ve sınırda (borderline) kişilik bozukluğu gibi bazı Eksen

II  kişilik  bozukları) olan katkısı  etkin  bir  biçimde  inceleniyor

(Bernstein

Putnam, 1986). Geleneksel olarak disosiyatif bozuk-



lukların etkili bir travmatik durumu hemen izleyen akut, zaman-

la sınırlı tepkiler olduğu düşünülür. İster (çoklu kişilikte olduğu

gibi) birincil bir bozukluk isterse de (travma sonrası stres bozuk-

luğu  gibi)  diğer  rahatsızlıklara  katkıda  bulunan  önemli  bir

patopsikolojik süreç olarak, kronik disosiyatif patolojinin varlığı

daha yeni  yeni  kabul  ediliyor. Disosiyatif süreç,  aynı  zamanda

psikosomatik fenomenlerin psikofizyolojik mekanizmalarına açı-

lan bir inceleme penceresi ve kendilik duygusunun sağlamlaşma-

sı  olarak  önemli  gelişimsel  görevler  üzerindeki travma  etkisini

anlamak için bir model olarak dikkatleri üzerine çekiyor.




2

ÇOKLU KİŞİLİK BOZUKLUĞU



DİSOSİYASYONUN TARİHİ

Janet'in Çalışmaları

Çok sayıda araştırmacı, disosiyasyonun tarihine Pierre Janet’in

(1859-1947) çalışmasını  tartışarak başlıyor  (Hart,  1926;  White

Shevach, 1942; Kirshner, 1973; Hilgard, 1977). Ne var ki, Puysêgur



ve  Bertrand  gibi  "manyetizmacılar"ın  eserini  keşfettikten  sonra

Janet, bu ilk öncülere olan borcunu her zaman titizlikle dile ge-

tirmişti  (Ellenberger,  1970).  "Manyetizmacılar"ın  katkıları  ve  di-

namik psikiyatrinin  kökleri,  Ellenberger'in  (1970)  etkileyici  di-

namik psikiyatri tarihinde anlatılmıştır. Histeride bilinç akışının

değişik  öğelere  bölündüğünü  bildiren  Jean-Martin  Charcot  da

Janet'in disosiyasyon kavramı ve metaforlarını etkilemiştir (West,

1967). Yine de Janet, disosiyasyonun yapısını araştıran bütün kli-

nik tedavi uzmanları ve araştırmacılar arasında ilk sırada geliyor.

1859'da üst sınıftan bir Fransız ailede doğan Janet, birçok ulu-

sal  yarışmayı  kazanan  parlak  bir  öğrenciydi  ve  seçkin  Fransız

Akademisi Êcole Normale Superieure'de nitelikli bir konum elde

etmişti.  İlk olarak  felsefe  eğitimi  almasına  rağmen, o  sıralarda

meşru  bir  bilimsel  araştırma  konusu  olarak  hipnozu  yeniden

oluşturmaya  çalışan  Jean-Martin  Charcot'un  düşüncelerini  ya-

kından izliyordu. 1883'de Janet, doktora tezi için hastalarla ilgili

araştırma yapmak için geldiği Le Havre Lisesi'nde felsefe profesö-

rü  olarak  görev  aldı.  Yerel  bir  doktor olan  Dr.  Gibert,  Janet'i

uzaktan  hipnozite  olabilme  özelliği  sergileyen  kendi  hastası

Leonie ile tanıştırdı. Janet, Leonie ile bir dizi deney yapmaya baş-

ladı.  Bu  deneyler, 1885 sonbaharında  Paris'teki  bir bilimsel  top-

lantıda kardeşi Jules tarafından okunan bir makalede anlatılıyor-

du. Bu ilk deneyler, Charcot, Frederick Myers, Charles Richet ve

diğer önde gelen araştırmacı ve klinik tedavi uzmanlarını heye-

canlandırmıştı. Bu isimlerin birçoğu, Leonie'yi incelemek için Le



Disosiyasyon

3

Havre'deki  Janet'i  ziyaret  ettiler.  Janet'in  Leonie  ile  yürüttüğü



çalışmalardan ulaştığı sonuçlar onaylandı ve daha başka yayınlar-

la birlikte bu başarı çok geçmeden felsefe ve psikoloji çevrelerin-

de ona belli bir şöhret sağladı.

Janet,  1889'da  Paris'e  döndü  ve  tıbbi  araştırmalarına  başladı.

Bazı  yükümlülükler  konusunda  kendisine  muafiyet  izni  verildi,

böylece  Salpêtriere'deki  Charcot'un  hastalarını  incelemek  için

kendisini adayacağı bol zamana kavuştu. Bu dönemde daha son-

raki  teorileri  için  kendisine  çok  sayıda  malzeme  sağlayan

Leonie'nin yanı sıra Bayan D, Marcelle, Isabelle ve Achille ile bir-

likte  çalıştı. Amnezi,  füj  (fugue)

, "ardışık  varoluşlar" (Janet’in



alter kişilik tanımlaması) ve dönüşüm semptomlarından muzda-

rip hastalar üzerine yaptığı araştırmalar sonucunda Janet’in ulaş-

tığı varsayım, bu semptomların, bağımsız yaşam ve gelişim yete-

neğine sahip bölünmüş kişilik parçalarının varlığına atfedilebile-

ceği yönünde oldu. Janet, hastanın semptomlarına veya davranı-

şına yol açan dağılmış unsurların geçmişteki travmatik deneyim-

lerden  kaynaklandığını ve bölünmüş  anıların  ve  duygulanımın

bilince  çıkarılması  yoluyla  tedavi  edilebileceğini  gösterdi.  Bilinç

düzeyine çıkarılan bu duygulanım daha sonra terapi ile dönüştü-

rülecekti (Ellenberger, 1970).

Janet, hiçbir zaman disosiyasyon üzerine kendi teorilerini da-

ha  büyük  bir  zihin  modeli  biçiminde  genişletmeye  çalışmadı.

Genelde  kabul  edildiği  gibi  o  gözlemlerini  dikkatli  bir  biçimde

kaydeden  ve  ulaştığı  sonuçlar  hakkında  muhafazakâr  yorumlar

yapan, alçakgönüllü, nazik bir adamdı (Ellenberger, 1970). Açık-

lamalarını  histeri  ve  hipnoz fenomenleriyle sınırlamıştı;  başka



Füj - Kişiyi evinde ve çevresinden ayrılıp amaçsız bir biçimde gezip dolaşma gibi

davranışlara iten, bir ölçüde karakter değişimi ile ortaya çıkan geçici durum. (Kişi bu

durumdan çıkınca olan biteni hatırlamaz.) - ç.n.



4

ÇOKLU KİŞİLİK BOZUKLUĞU

psikopatoloji biçimleri ya da kişiliğin doğasıyla ilgili açıklamalar

aramaya çalışmadı (Hart, 1926; Crabtree, 1986).



Janet'in Çağdaşları

Atlantiğin  bu  yakasında  ise  önde  gelen  iki  Amerikan  yazarı,

Boris Sidis ve Morton Prince, Janet'in disosiyasyon görüşünü da-

ha  da  ayrıntılandırdılar  (Hilgard,  1977;  Crabtree,  1986).  Büyük

psikolog  William  James'in  bir  öğrencisi  olan  Sidis,  normal  ve

anormal öznelerdeki "telkin  edilebilirlik"  sorununu  inceliyordu.

Her bireyin içinde iki ayrı kendilik, "uyanık kendilik" ve "uyanık

altı  kendilik"  oluşturacak biçiminde  iki  bilinç  akışının  olduğu

sonucuna vardı (Crabtree, 1986). Sidis, uyanık altı kendiliğin ah-

lâktan  yoksun,  kendi  hedefleri  ve  iradesi olmayan, herhangi bir

eylemi  hemen  gerçekleştirmek  isteyen,  kalabalıklar  ve  değişik

güruhlar  tarafından  ortaya  konulan  duygusal  güçlere  karşı  çok

duyarlı bir yapıda olduğuna inanıyordu.

Journal  of  Abnormal  Psychology (Anormal  Psikoloji  Dergi-

si)'nin kurucusu ve bir Boston psikopatolojistler grubunun gayri

resmi  lideri  olan  Morton  Prince  de disosiyasyon konusundaki

kendi ayrıntılı düşüncelerine dayanak olarak Janet'in görüşlerini

kolaylıkla  benimsemişti.  Prince,  Janet'in  "bilinçaltı"  teriminin

yerine, ikincil bilincin eşzamanlı etkinliğini daha açık ifade etti-

ğini düşündüğü  "eşbilinç"

terimini  kullanmayı önermişti



(Crabtree, 1986). Prince, ayrıca kendi disosiyasyon modelinde bir

bireydeki iki ya da daha fazla sistemin aynı anda faaliyet yürüt-

mesini en önemli faktör yaparak amnezinin önemini de azaltma-

ya  çalışmıştı.  Prince, Dissociation  of  a  Personality (Bir Kişiliğin



Dağılması) başlıklı  çalışmasında (M.  Prince,  1906)  kapsamlı  bi-



eşbilinç (coconscious) - bilinçaltının bir kısmıyla ilgili olan, bilinç beraberliğindeki

zihni süreçler - ç.n.



Disosiyasyon

5

çimde  tasvir  edilmiş  olan  çoklu  kişilik  hastası  "Bayan



Beauchamp" ile yürüttüğü çalışmasıyla iyi biliniyor.

William  James,  Janet'in  görüşlerini  açıkça  almış  ve  1896

Lowell  Konferansları'nda  Janet'in  eserini  geniş  bir  biçimde  ele

almıştı (Taylor, 1982). James, ilk konferansını "zihin, psişik varlık-

ların  oluşturduğu  bir  konfederasyonu kapsıyor"  ifadesiyle  özet-

lemişti (Taylor, 1982, sf. 35'den alıntı). James, ayrıca "bilinçaltıyla

algılanan kendilik" diye adlandırdığı bir ikincil kendiliğin varlığı-

nı  varsaymaya  onu  götüren disosiyasyon  fenomenlerini araştır-

mış olan İngiliz Frederick Myers'in çalışmasına da önemle dikkat

çekmişti.  Sidis'in  "acımasız  kendilik"ine  karşıt  olarak  Myers'in

ikincil kendiliği, bireyin gerçek kendiliği ya da daha büyük ken-

diliği idi; bilinçli kendilik ya da "bilinçaltıyla algılanan kendilik",

yalnızca dünyadaki varoluş bakımından gerekli faaliyetleri uygu-

lamak için gerekli olan bilince bağlı bir akıştır (Crabtree, 1986).

James, disosiyasyonla ilgili bu iki formülasyonu hipnotizm, oto-

matizm, histeri, çoklu kişilik, şeytan girmesi, büyücülük ve deha-

yı açıklayan bir model içinde birleştirmişti (Taylor, 1982).

Disosiyasyona İlginin Azalması

Janet,  Prince  ve  diğer  çağdaşları disosiyasyon fenomenlerine

karşı  deneysel  bir  yaklaşımı  benimsemiş  olsalar  da, yaptıkları

deneylerin çoğu, alışılmadık disosiyatif nitelik sergileyen tek tek

öznelerle yürütülmüştü (bir kısmı çoklu kişilikle ilgili Diagnostic

and Statistical Manual of Mental Disorders (Zihinsel Bozukluklar-

la ilgili Teşhis  ve  İstatistik  Kılavuzu)'nun üçüncü  baskısının

DSM


-III


ölçütlerini muhtemelen karşılıyordu) ve kontrol grup-

larından yoksundu. O zamanın tipik deneyleri, bu disosiyasiyatif

virtüözlerin sayıları toplama ve şiir çoğaltma gibi iki ya da daha



DSM - Teşhis ve İstatistik Kılavuzu - ç.n.



6

ÇOKLU KİŞİLİK BOZUKLUĞU

fazla karmaşık görevi aynı anda sergileme yeteneği üzerine odak-

lanıyordu.  Prince'in  başlıca  deneysel  ilgisi, aynı  anda  oluşan

"eşbilinçli"  süreçlerin  aslında gerçekte  bilinçli olduğunu,  tama-

men otomatik psikolojik süreçler olmadığını göstermekti. Ancak

Prince, bir eşbilinç sürecindeki faaliyetlerin başkalarının gelişme-

sini etkileyebileceğini kabul ediyordu: "Kuşkusuz birçok durum-

da,  ikincil  zekânın  faaliyetlerinin  birincil  zekânın  dizginlenme-

yen  akışını  engelleme  eğilimini  ortaya  koyan, birincil  zekânın

düşünce akışında bir duraklama vardır" (M. Prince, 1929, sf. 411).

Ne var ki, Janet'in halefleri, eş zamanlı olarak gerçekleştirilen

iki  görev  arasında  "müdahalesizlik"  ilkesini, disosiyasyonun ol-

mazsa olmazı olarak benimsediler. Clark Hull'un gözetimi altın-

da Ramona Messerschmidt'in dikkatli deneyleri, aynı anda bilinç

ve bilinçaltı görevleri  arasında  önemli  ölçüde  müdahalenin

varolduğunu ikna edici bir biçimde ortaya koydu (Messerchmidt,

1927-1928). Messerchmidt birleşmiş iki görev çiftinden yararlan-

dı:  sesli  okuma  (bilinç)  ile  seri  toplama  (bilinçaltı)  ve  sesli  seri

toplama (bilinç) ile otomatik yazmayla seri toplama (bilinçaltı).

Görev  setlerinin  ikisi  de  aynı  görevlerin  bilinçli  bir biçimde  tek

tek  yapılmasına  kıyasla  büyük  ölçüde  müdahale  üretti.

Messerchmidt'in tasarısı, görevler arasına optimal disosiyatif en-

geller koyamadığı için  eleştirildi  (Erickson

Erickson,  1941;



White

Shevach, 1942). Yine de onun ulaştığı sonuçlar, Hilgard



ve diğ.nin otomatik yazmayla ilgili çok daha sonraki çalışmaları-

na kadar bu sorunun deneysel olarak sorgulanmasına nokta koy-

du (Hilgard, 1977).

1930'lar boyunca disosiyasyon, meşru bilimsel inceleme konu-

su olmaktan çıktı ve klinik olarak önemsiz bir fenomen, gölgede

kalan bir rol oynar konuma düştü. Messerchmidt'in araştırmaları

kısmen  bunun  sorumlusuydu  ancak  psikiyatrideki başka  güçlü



Disosiyasyon

7

gelişmeler, disosiyatif psikopatoloji  modellerini  bir  kenara  sü-



pürdü  ve  aynı  semptomlar psikanalitik  bastırma  perspektifiyle

yeniden yorumlandı. Disosiyatif ve psikanalitik modeller arasın-

daki çatışma, histeri mekanizmasının tanınmasında güven konu-

suyla ilgili olarak Janet ve Freud arasında ilk alışverişlerde önce-

den  kendisini  hissettirmişti. Studies  on  Hysteria'da  kendi  görü-

şünü  anlatırken Janet  şöyle  yazmıştı:  "Hali  hazırda  elde  ettiğim

eski  bulgularımla  ilgili  sonuçların  geçenlerde  iki  Alman  yazar,

Breuer  ve  Freud  tarafından  doğrulandığını  görmekten  mutlu-

yum" (Taylor, 1982, sf. 63'den alıntı). Buna karşılık psikanalistler,

bunların  hipnozu  kullanan  klinik  tedavi  uzmanları  tarafından

bildirilen ikili ya da çoklu kişilik vakalarında bulunmamasını pro-

testo  ediyorlardı.  Bu  kişilik değişimleri,  hastaların  terapistleri

tarafından kasıtlı olarak ya da istemeden suni biçimde hipnotik

yolla oluşturuluyordu.

Disosiyatif psikopataloji  1930'lar  boyunca  tanımlanmaya  de-

vam etti. Abeles ve Schilder’in (1935)n ruhsal kökenli kimlik kay-

bıyla  ilgili  araştırmaları  ve  Kanzer'in  (1939)  amnezi  kurbanları

derlemesi gibi klinik araştırmalar, klinik incelemelerin kilometre

taşları olarak kaldı. Ne var ki, varsayımsal aktif bilinçsiz savunma

işlevi  bulunan  bastırma;  kabul  edilmeyen  düşünceler,  duygula-

nımlar,  anılar  ve  dürtülerin  bilinçli  farkındalık  ve  iradi  hatırla-

madan  dışlanmasının  sorumlusu  olarak  görülüyordu. Bu  meka-

nizma,  Freud'un  dinamik bilinçdışı düşüncesi  bakımından  mer-

kezi önemdeydi. Amnezik ve histerik semptomların, dayanılmaz

duygular ya da dürtülerden kişiyi koruyan aktif bastırma süreci-

nin sonucu olduğu düşünülüyordu. Disosiyatif semptomlarla ilgi-

li  formülasyonların  birçoğu,  Freudçu  dinamik kavramlara  daya-

narak oluşturuluyordu (Nemiah, 1981).




8

ÇOKLU KİŞİLİK BOZUKLUĞU



Disosiyasyona Yönelik İlginin Canlanması

Disosiyasyona yönelik ilginin yeniden ortaya çıkması, değişen

birkaç eğilimin sonucuydu. Klinik olarak disosiyatif psikopatoloji

esas olarak  çoklu  kişilik  bozukluğunda (ÇKB)  giderek  daha  çok

teşhis  edilir  oldu.  Travma  sonrası  stres  sendromlarına  yönelik

mevcut ilgi, aynı zamanda, diğer hastalıklardaki disosiyatif semp-

tomların rolüne de dikkati çekti. Kronik disosiyatif patolojinin en

önemli  nedenlerinden  birisi  olan  çocuk  istismarıyla  ilgili  genel

farkındalık,  son  birkaç  yılda  dramatik  bir  biçimde  arttı  ve

disosiyatif hastalıklara  neden  olan  travmatik  durumların  daha

büyük kabul görmesi için zemin hazırladı. Deneysel olarak ÇKB

fizyolojisine yönelik  araştırma  (Putnam,  1984a,  1986a)  ve gizli

gözlemci fenomeni üzerine Hilgard (1977, 1984) ve diğ.nin çalış-

ması, disosiyasyona ilişkin laboratuvar incelemelerine geri dönü-

şü canlandırdı. Aynı zamanda hem bir terapötik araç hem de psi-

kopatolojiye neden olan travmatik bazı biçimlerle ilgili bir özellik

olarak  hipnoza  yönelik  ilgi de  canlandı  (Frankel

Orne,  1976;



John ve diğ., 1983; Pettinati ve diğ., 1985).

DİSOSİYASYONUN TANIMLARI VE TASVİRLERİ

Birçok  otorite, disosiyasyonun hem hafif, patolojik  olmayan

hem de ağır ya da patolojik biçimlerde ortaya çıktığını kabul edi-

yor  (Spiegel,  1963;  West,  1967;  Hilgard,  1977;  Nemiah,  1981;

Ludwig,  1983).  Birçok  yazar,  hayale  dalma  gibi  günlük  yaşamla

ilgili  küçük disosiyasyonlardan çoklu  kişilik  gibi ağır patalojik

biçimlere sürekli geçişe dayanarak bu farklı disosiyasyon biçimle-

rini kavramsallaştırıyor (Bernstein

Putnam, 1986). Dolayısıyla



birçok disosiyasyon tanımı, esas olarak bir kişinin bilinci, kimlik

duygusu ya da davranışının normal olmayan ve/veya patolojik bir

süreç temsil edecek kadar dağılmasının ayırt edilmesiyle ilgilidir.



Disosiyasyon

9

Yıllar geçtikçe farklı otoriteler, disosiyasyonun belli bir örne-



ğinin patolojik olup olmadığını belirlemek bakımından en önem-

li unsurlar olarak disosiyatif sürecin farklı görünümlerine vurgu

yaptılar.  Modern  dönemde  normal  bütünleştirici  işlevlerin  ke-

silmesi, disosiyasyon tanımları  bakımından  kritik  bir  husustur.

West (1967) disosiyasyonu "gelen, depolanan ya da çıkan bilginin

kendi  alışıldık  ya  da  beklenen  bağlantılarıyla  bütünleşmesinin

yönünü  aktif  bir  biçimde  değiştirmesiyle  oluşan psikofizyolojik

bir  süreç"  (sf.  890)  olarak  tanımlamıştır.  Böylesi  deneyimlerin

hepsinin  patolojik  olmadığını  kabul  etmiş  olsa  da, West,

disosiyasyon tepkisini  "bireyin  bir  dönem  için  belli  bir  bilgiyi

normal ya da mantıksal olarak olması gerektiği gibi başka bir bil-

giyle  birbirine  bağlayamaması  ya  da  bütünleştirememesi  nede-

niyle o bireyin düşünceleri, duyguları ya da eylemlerindeki ayırt

edilebilir  değişmeyi  üreten disosiyasyon sürecindeki  bir  durum

ya da davranış" (sf. 890) olarak tanımlamıştı.

Disosiyatif Psikopatoloji İlkeleri

John Nemiah (1981), patolojik disosiyasyon biçimlerini en çok

karakterize edebilen iki ilke tanımlamıştı. Birincisi, bireyin kim-

lik  duygusunda  bir  değişmeye  yol  açan  bireysel  olarak  yaşanan

disosiyatif tepki deneyimleridir. Kişisel kimlikle ilgili bu rahatsız-

lık, örneğin ruhsal kökenli amnezi ya da füj durumlarında olduğu

gibi  ad ve  yaş  gibi  bireyin  kendisiyle  ilgili  bilgi  konusunda  tam

amnezi ya da ÇKB'da olduğu gibi başkasından bağımsız olduğu-

nu  iddia  eden  bir  dizi  kimlik  değişmelerinin  olması  türünden

değişik biçimler alabilir. İkinci ilke, bir disosiyasyon dönemi bo-

yunca meydana gelen olayların bireyin hafızasında bir rahatsızlık

ortaya  çıkartacağını  bildiriyor.  Hafızadaki  bu  rahatsızlık,  tam

amneziden olayların rüya gibi ya da ayrı olarak hatırlanması bi-

çimlerine kadar değişebilir. Bu iki ilke, DSM-III ve onun yeniden




10

ÇOKLU KİŞİLİK BOZUKLUĞU

gözden  geçirilmiş  baskısında  (DSM-III-R)  tanımlandığı şekliyle

disosiyatif bozuklukları nitelemede kullanabildiği gibi, disosiyatif

unsurlar  taşıdığından  süphelenilen davranışın  incelenmesinde

klinik bakımdan en yararlı araçlar olarak nitelendiriliyor.

Disosiyatif tepkilerin  araştırılmasından  ortaya  çıkan  üçüncü

bir  ilke  de disosiyatif  bozuklukların büyük  çoğunluğunun

travmatik  nedenlerden  kaynaklandığıdır  (Putnam,  1985a).  Savaş

sırasındaki  amnezik  sendromlar,  travma  ile disosiyatif  tepkiler

arasındaki bağlantıların en iyi belgelerini sağlıyor. Aşırı stres an-

larında  amnezi,  yoğun  kopuş  ya  da  kişiliksizleşmiş  duygular  ve

olayları rüya gibi hatırlama türünden disosiyatif fenomenler, böy-

lesi deneyimlerle ilgili olarak sistematik biçimde incelendiklerin-

de  eski  askerler  tarafından  sıkça  bildirilmektedir.  70  eski  asker

üzerindeki terapi deneyimimde bu kişilerin ölmek üzere oldukla-

rını  düşündükleri  ya  da  başkalarını  öldürdükleri  anlarda  aşırı

kopma  ve kişiliksizleşme (depersonalizasyon) deneyimleri  yaşa-

dıklarını itiraf etmelerini sürekli olarak dinledim. Eski askerlerin

önemli bir kısmı, silahlı çarpışma deneyimleri yüzünden kısmi ya

da tam amnezi yaşıyor (Henderson

Moore, 1944; Archibald



Tuddenham,  1965). Sürekli  kopma  ve  yabancılaşma  hislerinin

yanı sıra geçmişe dönüşler (geçmişe dönüş) ve duygusal boşalma-

lar  türünden  daha  etkin disosiyatif fenomenler, sıklıkla, savaşın

neden olduğu travma sonrası stres tepkilerinin parçasıdır (Ewalt

Crawfor, 1981).



Genellikle ruhsal kökenli amnezi ya da ruhsal kökenli füj re-

aksiyonları  türünden disosiyatif sendromların  savaş  sırasında

ortaya çıkışıyla ilgili tahminler, bütün psikiyatrik savaş mağdur-

larının  %5'i  ile  %14'ü  arasında  değişiyor  (Henderson

Moore,


1994; Sargant

Slater, 1941; Torrie, 1944; Grinker



Spiegel, 1943;

Fisher, 1945). Buna karşılık Kirshner (1973), barış döneminde as-



Disosiyasyon

11

keri psikiyatrik hastalar arasında disosiyatif reaksiyonların genel



oranının %1.3 olduğunu bildiriyor. Sıcak muharebeyle ilgili stre-

sin  derecesi  ile disosiyatif reaksiyonların  sıklığı  arasındaki  doğ-

rudan  ilişki  bazı  yazarlar  tarafından  bildirilmiştir  (Sargant

Slater, 1941; Henderson



Moore, 1944).

Barış zamanında travmatik olaylar (genellikle psikolojik trav-

ma) ile disosiyatif reaksiyonlar arasında benzer bir ilişki gözlem-

lenmiştir (Abeles

Schilder, 1935; Kanzer, 1939). Bellevue Hasta-



nesi'nde bulunan ruhsal kökenli hastalarla ilgili klasikleşmiş araş-

tırmalarında  Abeles  ve  Schilder  (1935)  şunu  gözlemlemişlerdi:

"İster  mali  isterse  de  ailevi  olsun  bazı  hoş  olmayan  çatışmalar,

önemli oranda, amnezinin dolaysız nedenini oluşturur" (sf. 603).

Ruhsal  kökenli  füj  sendromuyla  ilgili  olarak  incelenen  hastalar,

travmatik  nedenlerle  ilgili  üç  genel  kategoriyi  belirliyor.  Birinci

neden,  kişinin  ne  mücadele  ettiği  ne  de  tehlikeden  kaçtığı  du-

rumdur  (Berringto ve  diğ.,  1956;  Fisher,  1947;  Luparello,  1970;

Herold, 1941). Yaygın olarak tanımlanan ikinci neden, önemli bir

hedefin  kaybedilmesi  ya  da  kaybedilme tehlikesidir (Geleerd ve

diğ.,  1945;  Geleerd,  1956).  Sık  olarak  tanımlanan  üçüncü  neden

ise güçlü bir insan öldürme ya da intihar arzusu türünden aşırı,

panik yaratıcı bir dürtü deneyimidir (Fisher, 1947; Stengel, 1941,

1943).


Ciddi travma yaşayan bireylerde sık sık ortaya çıkan kişiliksiz-

leşme sendromlarıyla  ilgili  güçlü  kanıtlar  var.  Örneğin, bir  top-

lama  kampına  konulmak  gibi  yaşamın  sürdürülmesini  tehdit

eden  deneyimler  yaşamış  mağdurlarda kişiliksizleşme sendro-

munun görülme  sıklığı  son  derece  yüksektir  (Bluhm,  1949;

Frankenthal, 1969; Krystal, 1969; Jacobson, 1977; Dor-Shav, 1978;

Bettelheim,  1979).  Travmatik  deneyimlerle  ilgili kişiliksizleşme

sendromlarına bağlı olan ikinci kanıt dizisi, Noyes ve meslektaş-



Yüklə 120,22 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə