Bati’nin orta doğu poliTİkasi: feodaliZM



Yüklə 42,5 Kb.
tarix11.09.2018
ölçüsü42,5 Kb.
#67934

BATI’NIN ORTA DOĞU POLİTİKASI: FEODALİZM

13.11.2007 Prof. Dr. M. Sadık ACAR

DEÜ.İİBF.Öğretim Üyesi
Batı kapitalizminin egemen sınıfları, varlıklarını ve üstün konumlarını devam ettirebilmek için dünyanın geri kalan kısmının kaynaklarını sömürmek zorundadırlar. Özellikle günümüz teknolojisinde Orta Doğu, Kafkasya ve Orta Asya’nın zengin doğal gaz ve petrol yatakları özel bir önem taşımaktadır. Orta Doğu, petrolün yanı sıra, Avrupa-Asya deniz ticaret yolu ile, Hazar-Kafkasya-Güney Denizleri arasındaki stratejik geçişin kavşak alanıdır. Bu bakımdan Orta Doğu, Batı egemenlerinin hep ilgi odağı olmuştur. Sömürü düzeni, içeriden yardım almadan kurulamayacağı için yerli işbirlikçilere her zaman ihtiyaç duyulmuştur. Bunun için Şah gibi müstebit monarkların ve Saddam gibi diktatörlerin yaratılması gerekirdi. Bu işbirlikçiler bir süre kullanıldıktan sonra tasfiye edilip, yerlerine yenilerini getirmek Batılı egemenlerin değişmez yönetim tarzı olmuştur. Eğer böyle yapılmazsa, Saddam örneğinde görüldüğü gibi, yerli işbirlikçiler kendi otoritelerini sağlamlaştırarak günün birinde başına buyruk hareket edebilirler, Batılı Efendi(!)ye “Yes Yâ Sahip” demekte isteksizlik gösterebilirler. Bugün Kuzey Irak’taki işbirlikçibaşı Barzani’dir ve bir gün ABD tarafından –tasfiye edilmese bile- yalnız bırakılması muhtemeldir. Bunu açıklamak için Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği’nin (AB) dünya görüşü farklılıklarını ve bunun Orta Doğu’ya yansımalarını yorumlayarak gözden geçirmek gerekir.

Emperyalizmin bir ülkeyi ele geçirmesi zayıf noktalarını istismar ederek gerçekleşir. İstismarın en etkili yöntemi, var olan sorunu derinleştirmek ve bununla ülkenin bütününü suçlamaktır. Bu suçlama yapılırken, referans olarak yayılmacı ülkenin savunur göründüğü evrensel değerler kullanılır. Böylece hasis çıkarlar makyajlanmış olur. AB’nin makyaj malzemesi “sosyal demokrasi”, ABD’ninki “liberal demokrasi”dir.

AB, Orta Doğu kaynakları üzerinde söz sahibi olabilmek için önce Lübnan’da bir iç savaşı kışkırtmış, Irak’taki Baas Diktatörlüğü ile ilişki geliştirmiş, Türkiye’ye karşı ASALA terör örgütünü kullanmıştı. ASALA Türkiye içinde bir kargaşa yaratma potansiyeline sahip olamadığı için ondan vazgeçilmiş, yerine PKK çetesi kurdurulmuştur. Türkiye’nin ve özellikle Güneydoğu’nun zayıflığı, sosyal yapısındaki feodal kalıntı ve özentilerdir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin inkılâpçı özelliği ve altyapı yatırımlarının getirdiği sosyal, ekonomik ve kültürel değişim feodal çıkarları tehdit etmiştir. Ama yakın tarihimizdeki Hamidiye Alayları’nın tortuları devletin yerini almanın tadından vazgeçemezlerdi. Devletin marabayı vatandaşlık düzeyine çıkarması feodalizmin sonu olurdu. Bu nedenle Nasturî (1924), Şeyh Sait (1925), Ağrı (1930) ve Dersim (1937) isyanları çıkartılarak feodal istekler canlı tutulmuştur. Bunlara son olarak PKK çetesi eklenmiştir.

Bu feodal girişimleri marabaya, ülkenin bütününe ve uygar dünyaya kabul ettirebilmek için çağdaş söylemlerle makyajlanmaları gerekmektedir. AB bu makyajı, yalnızca kendi halklarına layık gördüğü insan hakları, sosyal politikalar ve kültürel değerlerin korunması gibi sloganlarla yapmaktadır. Maraba açısından ise PKK, ağanın dağda çete besleme geleneğinin bir devamıdır.

Ancak 1990’lı yıllardan itibaren ortaya çıkan tek kutuplu dünyada ABD’nin dünya görüşü, politikaları ve Orta Doğu’daki üstünlüğü giderek daha çok hissedilmeğe başlanmıştır. Bunun sebebi yalnızca Sovyetler Birliği’nin dağılması değil, Avrupa’nın eskisi kadar yeni fikirler, yeni teknolojiler ve politikalar üretememesidir. Sovyetler Birliği de benzeri üretkensizlik yüzünden dağılmıştır. AB, ABD’ye açıkça ters düşmeden ve ikincil pozisyonu kabul ederek varlığını sürdürebilmektedir. Ancak bu gerileme, onun eseri olan sosyal politikaların alt yapısını zayıflatmış ve gördüğü ilgiyi azaltmıştır. Tek kutuplu dünyada ABD’nin yeni tutucu (neo-conservative) politikaları moda olmuştur. Artık din, etnisite, şirket, sermaye ve yükselen piyasalar gibi kavramlar makyaj malzemesi olarak kullanılmaktadır. Feodalizm ve onun vurucu gücü olan PKK çetesi de doğal olarak ABD’nin bu gibi politikalarına daha uygun yapılanmalardır.

Feodal yapılar, doğaları gereği küçük ve zayıftırlar; bireyi yok saydıklarından yenilik üretemezler. Feodalizmin bir varyasyonu olan cemaat ve tarikatların müritleri, aşiretin marabalarından daha özgür değildir. Her ikisi de kuldur. Bu yüzden feodal yapılar kendilerini ayakta tutacak kaynakları üretemezler; daha büyük bir aşirete sığınmaları gerekir. Süzeren-Vasal ilişkisi bu şekilde ortaya çıkar. Türkiye’nin güneydoğusundaki feodal kalıntı ve özenticilerinin Barzani’ye sığınmaya çalışmalarının sebebi budur. Barzani de ABD’ye sığınarak var olabilmektedir. Benzeri ilişkiler dinsel feodalizmde de görülmektedir. Kendilerine “Hoca Efendi” süsü veren kimselerin ABD’ye sığınmaları feodalizmin kimler tarafından kullanıldığını göstermektedir. ABD’nin yayılmacı politikalarının bunlar gibi feodal sığıntılara ihtiyacı vardır.

PKK çetesine gelince; AB ile ABD arasındaki rekabet ABD’ye bu bölgedeki işbirlikçileri kendisine bağlamayı gerektirmiştir. Eşkiyabaşı Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmesinde böyle bir gerekçe aranmalıdır. ABD Kuzey Irak’ta Barzani’yi kolayca devşirmiştir. PKK’nın de bir karar vermesi gerekmektedir. PKK, ya Avrupa’nın işbirlikçisi olarak kalacak ve giderek zayıflayacaktır, ya da ABD’ye yaklaşarak onun bölge çıkarlarının taşeronluğunu üstlenecektir. Bugün PKK içinde AB ve ABD’den destek gören çete reisleri arasında bir çekişme olduğu anlaşılmaktadır. ABD yetkililerinin Kuzey Irak’taki PKK kamplarını düzenli olarak ziyaret etmeleri, Washington yönetiminin Türkiye’nin askeri operasyonunu önlemek için her türlü çareyi kullanması kendi potansiyel yandaşlarını belirleme arayışının göstergeleridir. Öte yandan ABD’nin PKK’yı terörist örgüt olarak ilan ederken İran’a karşı kullandığı PJAK’ı görmezden gelmesi bu görüşü güçlendirmektedir.

Ancak burada akla başka bir soru gelmektedir. ABD’nin Barzani gibi bir müttefiki varken, PKK’ye ihtiyaç duyması nedendir? Anlaşıldığına göre ABD, bir zamanlar Saddam’a da yakın durmaya çalışmış olan Barzani’ye pek güvenmemektedir. ABD, gerektiğinde Barzani’ye karşı kullanabileceği alternatif bir çete gücünü elinde bulundurmak istemektedir. Eğer ABD, Barzani’nin göründüğü kadar dostu ve koruyucusu olsaydı, onu Kuzey Irak’taki Kürtlerin tek lideri yapar, alternatif olabilecek güçleri, bu arada PKK’yı kendisi tenkil ederdi veya Türkiye’ye karşı korumazdı. Anlaşıldığı üzere Barzani, ABD’nin o kadar çok güvendiği stratejik bir dostu değil, bir süreliğine kullanabileceği basit bir işbirlikçisidir.

Başkan Bush’un, Başbakan Erdoğan’la yapmış olduğu 5 Kasım 2007 Washington görüşmesi de bu değerlendirmeyi destekler niteliktedir. Yapılan açıklamaya göre bu görüşmede, ABD’nin Kuzey Irak’taki PKK faaliyetleriyle ilgili olarak anlık istihbarat paylaşımına karar verilmiştir. Bundan çıkan sonuç; Türkiye’nin ABD’nin gösterdiği hedefleri imha etmesi başkaca bir faaliyette bulunmamasıdır. ABD’nin göstereceği PKK hedeflerinin, kendi kontrolü dışındaki PKK unsurları olacağı açıktır. Yayılmacı güçler arasındaki rekabette ABD kendi PKK’sini Türkiye eliyle yaratmaya niyetli görünmektedir. Sonra da sıra bu çeteye bazı siyasal nitelikler yüklemeye gelebilir. Amerikan güdümlü çete yalnız Türkiye’ye karşı değil, muhtemelen Barzani’ye karşı da kullanılacaktır. Kuzey Irak’ta ABD güdümlü böyle bir çete var oldukça, Barzani’nin egemenliği bölünecek, bölgenin tek söz sahibi olması önlenecek ve denetimden çıkma eğilimi gösterdiğinde PKK’nin harekete geçirilmesi mümkün olacaktır. Barzani ve ABD’nin net olmayan davranışları dikkate alındığında birbirlerine karşı da hiç samimi olmadıklarını düşünmek bir zorlama olmaz.

Sonuç olarak, Türkiye bölücü çetelerle mücadelede uluslararası hukuktan doğan haklarını hiçbir devletle paylaşmamalı, kendi hedeflerini kendi istihbaratıyla belirlemelidir. ABD’nin Orta Doğu insanına kan, kin, gözyaşı, bölünme, entrika ve sonuçta sömürüden başka bir şey veremeyeceği görülmüştür. Barzani de ABD’nin elinde bir oyuncak değerindedir. Feodal ihtiras peşindeki aşiret ağaları anlamak istemeseler bile, Kürdün Türk’ten başka dostu olmadığını Kürt Halkı anlamak zorundadır.






Yüklə 42,5 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə