Batı düşünce ve siyaset tarihinde Aydınlanma ve din arasındaki ilişkinin niteliği konusu sosyal bilimler için



Yüklə 481,35 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə4/9
tarix19.10.2018
ölçüsü481,35 Kb.
#74764
1   2   3   4   5   6   7   8   9

147

sbd.anadolu.edu.tr



Cilt/

Vol

.: 17 - Sayı/

No

: 1 (143-158)                                                                                                                                            Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi  

veya seremonilerden ziyade ahlaki pratik üzerinde 

durmuştur. Reformasyon ise aksine, Tanrı ile başlar, 

insan ve doğayı bu perspektiften görür. Reformculara 

göre, Tanrı her şeye kadirdi ve insan Tanrı olmaksı-

zın hiçbir şeydi. Özgür insan iradesi bir illüzyondu. 

Ontolojik meselelerdeki uzlaşımlarına rağmen, Hü-

manistlerin ve Reformistlerin ontik anlaşmazlıkla-

rından doğan farklılıklarını uzlaştırmak neredeyse 

imkansızdı. İlahi ve insani iradenin ilişkisi meselesi 

16. ve 17. Yüzyıllarda Avrupa yaşamını kasıp kavuran 

yok edici din savaşlarında önemli bir rol oynamıştı. 

Dar anlamda anlaşıldığında, modernite insan ya da 

Tanrı’nın değil doğanın ontik önceliğini ileri sürerek 

bu çatışmayı çözme teşebbüsünün sonucudur. Doğal 

bilime dönüşün amacı bu çatışmayı sonlandırmak 

veya en azından yumuşatmaktı. Bu bilimsel dönüş 

elbette teoloji altında süregelen her şeyi reddedemez 

veya terk edemezdi. İlahi bir şekilde düzenlenmiş 

dünyanın özelliğini keşfetmek için tüm varlıkların 

hareketini yöneten yasaları keşfetmek önem kazan-

mıştır. Aydınlanma düşünürleri daha önce Tanrı’ya 

atfedilen güçleri ve yetenekleri insanda ve doğada sü-

rekli olarak “keşfetmişlerdir”. Teoloji ve doğal bilim 

böylece bir ve benzer olmuştur. Descartes ve Hobbes 

ile başlayan modern düşüncenin iki büyük halkası 

dünyayı insan eseri ya da ilahi mucize olarak değil, 

doğal bir nesne olarak yeniden inşa etmeye çalışmış-

tır. Modern düşüncenin bir hattı Descartes ile başlar 

ve Leibniz, Malebranche, Spinoza, Kant, Fichte, He-

gel, Schopenhauer ile devam eder. İkinci hat Hobbes, 

Locke, Hume, Mill başlar ve Anglo-Amerikan düşü-

nürleri içerir (Gillespie, 2008, s. 15-17, 32, 35-36, 40, 

274-275). 

Aydınlanma bir anlamda Avrupa’yı 17. Yüzyılın orta-

larından itibaren kasıp kavuran sözünü ettiğimiz din 

savaşlarına

10

 ve hoşgörüsüzlük siyasetine verilen bir 



yanıttır. Bu siyasetten bazıları Fransa’da 1685’de Nan-

tes Fermanı’nın iptal edilmesi

11

, 1730’da Protestanla-



rın Salzburg’dan ihraç edilmesi, 18. Yüzyıl’da Britan-

10 


Otuz Yıl Savaşları sırasında Almanya’nın nüfusu 21 milyondan 

13,5 milyona düşmüştür. Alman kasabalarının ve köylerinin 

üçte biri yıkılmıştır 

(Schmidtz ve Brennan, 2010, s. 102).

11 

Nantes Fermanı (1598) Fransız Protestanlarına (Huguenot-



lar) belli bir özgürlük sağlamıştı. 

XIV. Louis 1685 yılında bu 

Fermanı iptal ederek Protestanlığın Fransa’da illegal olduğunu 

ilan etti. 200.000’in üzerinde Fransız Protestanı Fransa dışına 

çıkmak zorunda kalmış, geride kalanlar ise ya hapse atılmış ya 

da din değiştirmeye zorlanmıştır (Jacob, 2006, s. 266). Kıyasla-

dığımızda, 

aynı donemde İngiltere Protestanlığı garanti altına 

almaktaydı.

ya ve İrlanda’da Katolik-karşıtı ölüm cezalarıdır. Bu 

nedenle dinsel homojenliği empoze etmeyen top-

lumsal organizasyon biçimleri düşünülmeye başlan-

mıştı. Diğer taraftan, Avrupalıların dünyadaki diğer 

dinlerle yüzleşmesiyle, yeni bir kültürel rölativizm 

anlayışı gelişmeye ve Hristiyanlık dahil dini sistem-

lerin büyük ölçüde insan eseri olduğu düşünülmeye 

başlanmıştı. Elbette en önemlisi bilimin gelişmesidir 

(Brown ve Tackett, 2006, s. 5).

17. Yüzyıldan itibaren Avrupa’da Hristiyanlığa kar-

şı eleştirel bir tavır geliştirilmiştir. Bu tavır politik 

gelişmelerle ilişkili olmakla birlikte, büyük ölçüde 

Copernicus’tan Newton’a yeni bilimin öncülüğünde-

ki entelektüel güçlerle gerçekleşmiştir (Jacob, 2006, 

s. 265). Ancak, prensip olarak Hristiyanlık bilim-

sel düşünceye düşman değildir. Aziz Augustine On 

Christian Doctrine’de “Tüm bilimler Hristiyan dini-

nin yanında savaşırlar” diye yazmıştı. 16. Yüzyıl bo-

yunca hem Katolik hem de Protestan üniversitelerin 

hepsi matematik eğitimi vermişlerdir. 1550’den sonra 

Cizvitler matematik eğitiminde önemli roller üstlen-

miştir. Bununla birlikte İncil’in öğretilerinin sorgula-

namayacağı bir sınır vardı. Galileo inanca ve seküler 

bilimlere ait alanlar arasında bir ayrım yaptığında la-

netlenmiştir (Chatellier, 2006, s. 251). 

Aydınlanmış Hristiyanlar inançla Avrupa’da doğan 

yeni bilimi uzlaştırma yollarını aramıştır. 17. Yüzyı-

lın sonları itibariyle Hristiyan yenilenme ve uyanış 

hareketleri doğmaya başlamıştır. Din dahil her şey-

de “makullüğü” aramışlardır. İnsan doğası görüşleri 

görece olarak iyimserdi, reform ve ilerlemeye yönelik 

olumlu bir tavır içindeydiler. Kendilerini ılımlı ola-

rak görüyorlardı. Bu açıdan, Hristiyan Aydınlanma-

sının detaylandırılması ve yayılmasında İngiltere’nin 

rolü önemlidir.

12

 Diğer bir ifadeyle, aydınlanmış 



Hristiyanlar, Aydınlanmanın dinle ilişkisinin basit-

çe düşmanca olduğu düşüncesinin yanlış olduğunu 

gösteren teolojik tartışmalara giriştiler. Protestanla-

ra göre Hristiyan dini ziyadesiyle mantıklıdır. “Bi-

lim Devrimi”nin ilk taraftarları, onun öğretilerinin 

12 


17. yüzyılın ortalarında bilimsel düşünürler ile dini otoriteler 

arasındaki ilişkide karşılıklı bir güvensizlik vardı. Bu durum 

genellikle Katolik Avrupa’da mevcuttu (Chatellier, 2006, s. 

252). İngiltere’de sert bir anti-klerikalizm bulamayız. Papanın 

bir etkisi yoktu, eğitim üzerinde güçlü bir dini düzenleme yok-

tu. Her şeyden öte, Cizvitlerin eşdeğeri olacak bir Anglikan 

grup yoktu. Görece olarak bu rahat ortamda azınlık mezhep-

leri hayatlarına gereksiz bir korku olmaksızın devam edebili-

yorlardı (Byrne, 1996, s. 34).



Yüklə 481,35 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə