146
Aydınlanma, Hristiyanlık ve Deizm
kaçınılmaz hale gelmişti. Ancak bu kilise eleştirisinin
bütünüyle bir din eleştirisi olduğunu söylemek tarih-
sel olarak doğru değildir.
Aydınlanma ve Hristiyanlık
Aydınlanma söyleminin monolitik bir şekilde Hris-
tiyanlık-karşıtı olarak kategorileştirilmesi yanlış bir
yönlendirmeye yol açmaktadır. Sanıldığının aksine,
Aydınlanma, Hristiyan kiliseleri içerisinde kendisi-
ne bir yer bulmuştur. Aynı zamanda, anti-Hristiyan
Fransız Aydınlanması Fransa’da meydana gelen olay-
ları bir bütün olarak temsil etmez. Din ve Fransız
Aydınlanması arasında mevcut olduğu ileri sürülen
düşmanlık argümanlarına karşı, bu ikisi arasında as-
lında bir etkileşimin olduğunu gösteren çalışmalarda
bir artış söz konusudur. Bu çerçevede Fransız Aydın-
lanmasının ünlü Protestan filozofu Pierre Bayle dahil
olmak üzere Fransız Protestanları ve daha aydınlan-
mış teologlara dikkat çekilmektedir. Bununla birlikte,
Filozoflar ve Jansenizm
7
arasındaki bağlantı daha az
7
Fransa’da Roman Katolik Kilisesi’nde Jansenizm olarak bilinen
hareket özellikle Cizvitlerin öncülük ettiği barok Katolik Re-
formasyon hareketine karşı ortaya çıkmıştır. St. Augustine’nin
öğretilerinden etkilenen bu hareket takdiri ilahi ve Tanrı’nın
inayetiyle gerçekleşen dönüşüme, duygusal dinsel bir yaşama
vurgu yapmıştır. Jansenizm bazen Katolikliğin Kalvinizm biçi-
mi olarak adlandırılmıştır. İnsanlık durumunun günahkarlığı ve
Tanrı’nın merhametinin baskın egemenliği üzerinde durmuş-
lardır (Brown ve Tackett, 2006, s. 7).
Jansenistlere göre, Cizvitler
Roman ve Fransız tiranlığının sorumlularıydı. Aydınlar için ise,
Cizvitler baş düşmandı. Çünkü 1752 ve 1758’de Ansiklopedi’ye
yönelik baskıların arkasında onların olduğunu düşünmektey-
diler (Barnett, 2003, s. 150).
Cizvitlerin Avrupa krallarını ve
prenslerini Katolik Kilisesi içerisinde tutabilmek için göster-
dikleri çabalar ahlaki gevşekliğe yol açtığından, Jansenistler,
Cizvitlerin sert düşmanları olmuşlardır (Byrne, 1996, s. 79).
Jansenistler başlıca düşmanları Cizvitlerin dağılmasından sonra
siyasallaşmaya başlamıştır. İlk dört yüzyılın Kilisesine dayanan
nostaljik düşüncelerle Kilisenin reorganizasyonunu amaçla-
mışlardır. Jansenistler merkezi-olmayan kilise için mücadele
vermişlerdir (Lehner, 2010, s. 22). Burada şu sorulabilir: Janse-
nistler neden Aydınlanma içinde değerlendirilmelidir? Çünkü
onlar yeni bilgiyi arzu etmişler, daha iyi bir eğitim istemişler,
batıl inanca karşıydılar, cehaleti lanetlemişler, yüksek eğitim-
deki Cizvit hakimiyetini kırmışlar, Cizvitlerin yıkılışına katkı
vermişler, skolastik eğitimlere taraftar değildiler, Aydınlanma
insanlarının peşinde olduğu yaygın entelektüel amaçların çoğu-
nu paylaşıyorlardı.
Siyasal anlamda da Jansenistler hoşgörüyü
savunmaktaydılar
(Barnett, 2003, s. 140, 168). Ayrıca XIV. Louis
Jansenistleri “cumhuriyetçi” diye yaftalıyordu. Bu bir abartı olsa
dahi hareketin siyasal muhalefet potansiyeline işaret etmek-
teydi. Onlar tahtın mutlakıyetçi iddialarına karşı çıkmışlardır
(Melton, 2011, s. 64).
Fransız Devrimi’nden önce mutlakıyete
karşı en önemli protestolar büyük ölçüde Jansenistler tarafından
organize edilmiştir (Barnett, 2003, s. 35).
çalışılmıştır ve daha derinlikli bir değerlendirmeyi
gerektirmektedir (Thomson, 2008, s. 5-6).
Bu çerçevede, modernitenin kökenlerini soruşturdu-
ğumuzda modern çağı doğuran çığır açıcı sorunun
Hristiyanlık içindeki Tanrı’nın doğası ve böylece in-
sanın doğası hakkındaki metafizik-teolojik krizden
kaynaklandığı görülecektir. Bu kriz en açık şekilde
skolastisizme karşı nominalist devrimde görülür. Di-
ğer bir ifadeyle, nominalist devrimin ürettiği krizden
çıkış yolu için yapılan teşebbüslerin sonucu olarak
modernite varlık bulmuştur. Ortaçağ’ın sonlarında
skolastikler ontolojik olarak realistti, tikel şeylerin
değil, tümellerin (evrensellerin) gerçek varlığına ina-
nıyorlardı veya ilahi aklın kategorilerinin örneklemi
olarak dünyayı deneyimliyorlardı. Bu deneyimi Aris-
to mantığı içinde dile getiriyorlardı. Yaratımın ken-
disi bu aklın cisimleşmesiydi ve insan bu yaratımın
zirvesinde duruyordu. Nominalizm bu dünyayı ter-
sine çevirdi. Nominalistlere göre, tüm gerçek varlık
bireysel veya tikeldi, tümeller de bu nedenle sadece
fiksiyondu. Kelimeler gerçek tümel (evrensel) bütün-
lere işaret etmez; onlar sadece insanın anlama yetisi
için kullanışlı işaretlerdir. Yaratım tikeldi ve teleolojik
değildi. İnsan varlıkları bu nedenle doğal veya doğa
üstü amaç veya telos’a sahip değildi. Sonuç olarak,
Tanrı insan aklı tarafından değil, vahiyle veya mis-
tik deneyimle anlaşılabilirdi. Bu yolla skolastisizme
karşı nominalist devrim ortaçağ dünyasının her bir
yönünü parçalamıştır. Yunanlıların doğal ve etik öğ-
retilerini Hristiyan kadir-i mutlak yaratıcı anlayışıy-
la birleştirerek akıl ve vahyi sentezlemek için kilise
babalarıyla başlayan büyük çabayı sona erdirmiştir.
8
Nominalist eleştiri Reformasyon’un entelektüel te-
melinde önemli bir rol oynamıştı. Hümanizm ve Re-
formasyon hareketleri nominalizmin ilan ettiği on-
tolojik bireyciliği kabul etmiştir. Ancak insanın veya
Tanrı’nın ontik önceliği konusunda farklılaşmışlardır.
Hümanizm insanı merkeze koyar, Tanrı ve doğayı
bu temelde yorumlar. Rönesans hümanizmi daima
Hristiyan hümanizmi olmuştur.
9
Hümanistler inanç
8 Unutmamak gerekir ki, skolastisizmin rasyonalizmi pratik-
te Katolik Kilisesi’nin varlığıyla işliyordu. Diğer bir ifadeyle,
buradaki akıl ve telos Kilise tarafından belirleniyordu. Nomi-
nalizm ve sonrasında Reformasyonun yaptığı Kilisenin bu ha-
kikat iddiasına karşı, tikelin, bireyselin, deneyimin ve vahyin
öneminin altını çizmek olmuştur.
9 Rönesans önceleri inançsızların ortaçağ ve onun dinsel inanç-
larıyla bir kopuşu olarak görülmüştür. Ancak yeni araştırma-
larla hümanizmin bu imajı önemli oranda düzeltilmiştir. Tüm
Avrupa çapında, hümanizmin Hristiyanlık içerisinde kökleşti-
ği artık kabul edilmektedir (Greyerz, 2008, s. 3).