Banka birleşmeleri ve/veya satın almaların önündeki engeller, engellerin kaldırılması ve sürecin



Yüklə 98,41 Kb.
tarix04.02.2018
ölçüsü98,41 Kb.
#23693


TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ

Banka Birleşmeleri ve Devralmaları

SORUNLAR, ÖNLEMLER VE

ÖNERİLER (*)






Haziran 2000





Türkiye Bankalar Birliği




(*) Banka birleşmeleri ve devralmaları konusunda Türkiye Bankalar Birliği üyesi tüm bankalardan görüşleri istenmiştir. Bankalardan alınan görüşler Türkiye Bankalar Birliği Mali Danışmanı Prof. Dr. Ahmet Kırman’ın katkılarıyla bir rapor haline getirilerek Birliğimiz Yönetim Kurulu Üyesi ve Denetçi bankaların görüşüne sunulmuştur. Yapılan değerlendirme sonrasında Sayın Kırman tarafından oluşturulan nihai rapor aşağıda sunulmaktadır.

İÇİNDEKİLER



I.Giriş




II.Birleşmelerin Önündeki Engeller





  1. Sektörü tam rekabetten uzaklaştıran sınırlayıcı düzenlemeler




  1. Sektöre giriş çıkışların önündeki engeller

  2. Tasarrufa tam güvence sağlanması

  3. Kamu bankalarının sektördeki ağırlığı




  1. Banka Birleşmeleri ve Vergi Uygulamaları




  1. Kurumlar Vergisi

  2. Damga Vergisi

  3. Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi

  4. Harçlar




  1. Sermaye Piyasalarına ilişkin düzenlemeler




  1. Şirket halka açıklık oranlarının düşük olması

  2. Bankaların ortaklık yapıları ve banka sahibi olan grupların aralarındaki rekabet

  3. Hukuki altyapıya güvensizlik




  1. Rekabet Kurulu’ndan izin alınması




  1. Kurum kültürleri arasındaki farklılıklar




  1. Uluslararası muhasebe standartlarına tam olarak uyumun olmayışı



  1. Öneriler:




  1. Sektörü tam rekabet ortamına yaklaştıracak düzenlemeler




  1. Sektöre giriş çıkışların esnek hale getirilmesi

  2. Mevduat güvence sisteminin yeniden yapılandırılması

  3. Kamu bankalarının rekabeti bozucu faaliyetlerinin minimuma indirilmesi


2. Banka Birleşmeleri ve Vergi Uygulamaları


  1. Kurumlar Vergisi

  2. Damga Vergisi

  3. Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi

  4. Harçlar ve diğer vergiler


3. Sermaye Piyasasına ilişkin düzenlemeler


  1. Halka açıklığın kapsamını genişletmek

  2. Hukuki alt yapıyı iyileştirmek


4. Rekabet Kurulundan izin şartının kaldırılması
5. Birleşme sonrası yeniden yapılandırma ve kurumsal kültür oluşturma
6. Uluslararası muhasebe standartlarına uyum
7. Diğer Öneriler

IV . Bankalar Kanunu hükümleri uyarınca Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na

Devredilen bankaların yerli ve/veya yabancı üçüncü kişilere satılabilmesi için


alınması gerekli tedbirler.


  1. Giriş


Bilindiği gibi dünya ekonomisinde özellikle bilgi ve iletişim teknolojilerinde ortaya çıkan gelişmelerin yarattığı etkiler çok çeşitli açılardan ortaya çıkabilmektedir. Ülkelerarası ilişkilerin gelişmesi sınır kavramının ortadan kalkmasına neden olurken, pazarlarda ortaya çıkan farklılıklardan yararlanmak adına özellikle yeni faaliyet alanlarında ekonomik ölçek tanım ve kavramlarında değişikliklerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Diğer bir ifade ile paylaşma ve buna bağlı büyüme stratejilerinin güncelleşmesi gerçeği ile karşılaşılmıştır.

Bu yaklaşımın yaygınlık kazanmasına bağlı olarak finans sektöründe de dünya genelinde birleşme ve satın almalar yaşanmıştır. OECD rakamlarına bakıldığında ilk on sektör arasında yer alan bankacılık ve finans sektöründe 1998 yılında 317 işlemde 50.8 milyar dolarlık değer konuşulmuştur. Yine ülkemizde özellikle bankacılık sektörüne bağlı bir ortaklık yapılanmasına sahip olan sigortacılık açısından ise 124 işlemde 37.9 milyar dolarlık bir hacim ortaya çıkmıştır. Ülkemizde de dünya ekonomisindeki gelişmeler paralelinde birleşmeler ve satın almalar gündemde daha fazla yer almaya başlamıştır.


Bu bağlamda bankaların birleşmesi ve özellikle fon denetiminde faaliyetlerini sürdürmekte olan bankaların devralınması işlemlerinin yapılabilmesi açısından sadece dünyada ortaya çıkan trendler yeterli olmamakta, ülke özelinde konuya ilişkin düzenlemelerin yapılmasını da gerekli kılmaktadır. Bu nedenle bankaların birleşmesi ve devralınması gibi hususlarda etkili olan noktaların belirlenmesi ile bu belirlemelere bağlı çözümlerin üretilmesi amacına yönelik değerlendirmeler yapılması Birliğimiz tarafından benimsenmiş ve konuya ilişkin üyelerimizin de görüşlerinden yararlanmak suretiyle iş bu çalışma hazırlanmıştır.
Çalışma sektörel anlamda birleşme ve devralmalar açısından mevcut engellerin ortaya konması, bu engellerin aşılmasını teminen alınması gereken tedbirler ve yapılmasında gereklilik bulunan değişiklikler ile özellikle fon denetiminde faaliyette bulunan bankaların devredilerek ekonomiye kazandırılması açısından alınması gereken önlemler başlıklandırılması ile hazırlanmıştır.


  1. Birleşmelerin Önündeki Engeller





  1. Sektörü tam rekabetten uzaklaştıran sınırlayıcı düzenlemeler

Bankaları birleşmeye yönlendiren en önemli itici güç rekabettir. Rekabetin ise yurt dışı ve yurt içi olmak üzere iki değişik açıdan ele alınması imkanının bulunduğu gözlenmektedir. Özellikle ölçek açısından gelişmiş ülke bankaları yanında çok küçük kalan bankalarımızın uluslararası alanda faaliyette bulunmaları, bir başka ifadeyle faaliyetlerinin etkili olabilmesi ölçeklerinin büyümesi ile yakından ilgili bulunmaktadır. Yine ülkemizde enflasyonun düşürülmesi anlamında alınan tedbirlerin yarattığı etkilerin faizler üzerindeki sonuçları, kazanç imkanlarını sınırladığından ülke içi rekabet de artmıştır. Değişik açılardan ele alınsa bile bu noktada bankacılık sektörünün sağlıklı gelişimi ve kurallara uyan,sistemin gereklerini yerine getiren bankaların ayakta kalması, uyum sağlayamayanların ise sistemden çıkması ya da çıkarılması sonuçlarını sağlayacak rekabet ortamının varlığı ve bu ortamın sağlanması gerekliliktir. Rekabeti sınırlayıcı düzenlemeler ise verimsiz bankaların ayakta kalmalarına olanak sağladığı gibi, sektörün kendini yenilemesini ve gelişmesini engellemektedir. Bu düzenlemeler, aşağıdaki şekilde gruplandırılmaktadır.




  1. Sektöre giriş ve çıkışların önündeki engeller

  2. Tasarrufa gereğinden fazla güvence sağlanması

  3. Kamu bankalarının sektördeki ağırlığı

  1. Sektöre giriş çıkışların önündeki engeller

Türkiye’de bankacılık sektörüne giriş ve çıkışlarda önemli engellerin bulunması sektörün rekabet yapısını bozmaktadır. Mali bünyesinde bozulma görülen bankalar, Bankalar Kanun’un 14.maddesi (3182 sayılı Kanun’un 64.maddesi) kapsamına alınmakta ve yıllarca bu kapsamda tutulan bankalar, bazı yükümlülükler dışında da tutularak adeta ödüllendirilmektedir. Bir taraftan mali yapısı bozulan bankaların sistem dışına çıkmasına izin verilmemesi, diğer taraftan yeni banka kuruluşlarının Hazine Müsteşarlığı tarafından engellenmesi sistemin mevcut tam rekabetten uzak yapısının korunmasına neden olmaktadır. Rekabet şartlarının sınırlandığı bu ortam banka birleşmelerini engelleyici niteliktedir. Diğer bir ifade ile konumu bozulan bankaların sistem içerisinde faaliyetlerine kamu desteği ile devam etmekte olması ya da bu inancın bulunması başlangıçta ifade edilen paylaşma gereğinin göz ardı edilmesine neden olmakta ve “küçük olsun, benim olsun” mantığının sürdürülmesi sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Bunun önlenmesi hiç kuşkusuz sistemden çıkışın ve sisteme girişin kolaylaştırılması ve bunların sonuçlarının net bir şekilde belirlenmesi ile gerçekleştirilebilecek niteliktedir.


b) Tasarrufa Tam Güvence Sağlanması
Tasarruf mevduatının tamamının güvence altına alınması hiç şüphesiz mali yapısı bozuk bankaların ve özellikle küçük ve orta ölçekteki bankaların bu güvenceyi kullanmak suretiyle yüksek risk alarak, rekabeti bozucu sistemdeki sağlıklı bankaların da bu yapılarının bozulmasına yol açıcı bir biçimde yüksek faiz ödemesi yapmasına neden olmaktadır. Bu anlamda faaliyetlerini sürdürebilen bankalar doğal olarak birleşme imkanlarının ya da devralınmaları olasılıklarının ortadan kalkması sonucunu ortaya çıkartmaktadır. Konuya ilişkin olarak gelişmiş finansal piyasalarda bu anlamda bir güvence sisteminin bulunmadığı ve makul ölçülerde kalan tutarların garanti kapsamında değerlendirildiği gözlenmekte, bunun aksinin rekabet ortamını bozucu olduğu düşünülmektedir.
c) Kamu bankalarının sektördeki ağırlığı
Sektörde rekabet şartlarını bozan bir diğer unsur ise kamu bankalarıdır. Devletin sektördeki rolü halen oldukça fazla olup, Eylül 1999 tarihi itibariyle kamu bankalarının sektördeki payı, aktif toplamı açısından yüzde 34,5, kredi hacmi açısından yüzde 26,8 ve mevduat toplamı açısından da yüzde 39,6 civarında olduğu halde, kardan aldıkları pay ancak yüzde 10 düzeyindedir. Kamu bankaları özellikle kaynak tarafında özel bankalara rakip olmaktadır. Bu da sektörü tam rekabet ortamından uzaklaştıran diğer bir faktördür.


  1. Banka Birleşmeleri ve Vergi Uygulamaları

Banka birleşmeleri ve devralmalarının önünde yer alan engellerin bir bölümü vergisel düzenlemelerden kaynaklanmaktadır. Bu anlamda özellikle önerilerle ilgili bölümde yapılmasında yarar olduğu düşüncesi ile belirtilen anlamda Kurumlar Vergisi, Damga Vergisi, Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi ve Harçlar Kanununda istenen sonuçların alınmasını sağlayabilecek ve oluşumu teşvik eden değişiklikler gerekmektedir.


Birleşmeler açısından dolaylı olumsuzluk yaratan bir vergisel etki de hiç şüphesiz vergi mevzuatındaki değişikliklerin çok sık meydana gelmesi noktasında ortaya çıkmaktadır. Özellikle yabancı sermayenin ülkemizde bankacılık alanında yatırım yapması ya da ülke içerisinde yeni büyüklüklere ulaşılmasında vergilendirmenin temel ilkelerinden birisi olan “belirlilik ilkesi” ne uyulması gereği ortaya çıkmaktadır. Tüm oluşumlara ilişkin günümüz tasarlamalarında orta ve uzun vadedeki vergisel yükler de hesaba katılmakta olduğundan, vergisel anlamda ileriyi görmemenin yarattığı olumsuzluklar davranış biçimlerini etkilemektedir.


  1. Sermaye Piyasalarına ilişkin düzenlemeler

Dünyada artan sayıda örneklerini gördüğümüz sermaye piyasası yoluyla birleşmeler konusunda Türkiye’de henüz gelişme kaydedilememiştir. Bu da hisse senedi piyasasının gelişmesini tamamlamamış olmasından kaynaklanmaktadır.


Gerek yabancı yatırımcılar, gerekse yerli yatırımcılar açısından şirket hisse senetlerinin alımına ilişkin bir engel bulunmamaktadır. Ancak, şirket birleşmeleri için aşağıda açıklanan nedenlerle uygun bir ortam da mevcut değildir.
a) Şirket halka açıklık oranlarının düşük olması
İMKB’de kote olan şirketlerin halka açıklık oranı ortalama yüzde 22, bankacılık sektöründe ortalama oran yüzde 20’dir. Halka açıklık oranı en yüksek olan Bankanın halka açıklık oranı ise yüzde 41’dir. Halka açıklık oranının düşük olması bir şirketin çoğunluk hissesinin hisse senedi piyasası yoluyla satın alınmasını imkansız hale getirmektedir. Avrupa ve Amerika’da bankaların genellikle çoğunluk hisseleri halka açık olup, hissedarların hisse sayıları küçük miktarlarla sınırlıdır. Örneğin Almanya’da herhangi bir kişinin bir bankadaki hissesinin yüzde beşi geçmesi durumunda, isminin tüm resmi makamlara bildirilmesi zorunludur. Bankaların çoğunluk hissesinin halka açık olması bir diğer bankanın borsadan hisseleri toplayarak başka bir bankayı satın almasını kolaylaştırmaktadır.
b)Bankaların ortaklık yapıları ve banka sahibi olan grupların aralarındaki rekabet
Türkiye’de bankalar çoğunlukla bir aile veya kişi tarafından kontrol edilmektedir. Söz konusu sermaye sahipleri güçlerini paylaşmak istememekte, gücün ve imkanların tamamının kendi ellerinde olmasını isteyerek bu konuda taviz vermemeleri bankalar arası birleşmelerin kültürel psikolojik engelini oluşturmaktadır. Bankaların yanı sıra diğer faaliyet alanlarında da gözlenen bu oluşumun, ancak dünya ekonomisindeki gelişmelerin etkisi ile farklılaşması ve ortaklıkların genişlemesi mümkün olabilecektir.
c) Hukuki altyapıya güvensizlik
Türk sermaye piyasalarında yapılan işlemlerde özellikle yabancı yatırımcıların hassasiyet gösterdikleri bir konu hukuki altyapıya tam olarak güven sağlanamamış olmasıdır. Bunun nedeni yasal düzenlemelerin sıkça değişmesi, mevcutların uygulamasındaki idari ve yargısal belirsizlikler olmakta ve mevcut durumda geçerli kuralların değerlendirilmesi sonucu elde edilmesi planlanan getirilerin, daha sonraki dönemlerde hukuki tabanın kaymasına ya da değişmesine bağlı olarak kaybedilebileceği düşüncesi ile işlem yapmaktan kaçınılmaktadır.


  1. Rekabet Kurulu’ndan izin alınması

1977/1 sayılı “Rekabet Kurulu’ndan İzin Alınması Gereken Birleşme ve Devralmalar Hakkında Tebliğ” hükümlerine göre, tarafların ilgili pazardaki toplam Pazar payının % 25’i veya toplam cirosunun 25 trilyonu aştığı birleşme ve devralmaları Rekabet Kurulu’na bildirilmesi gerekir. Kurul söz konusu birleşme ve devralmaya bazı yükümlülüklere uyulması koşuluyla izin verebilir.




  1. Kurum kültürleri arasındaki farklılıklar

Dünyada gerçekleşen tüm birleşme ve satın almaların en önemli problemlerinden biri olarak kurum kültürleri arasındaki farklılıklar görülmektedir. Ülkemizde bankacılık sektöründe personel sirkülâsyonunun son 5-6 yıldır en üst seviyelerde olması ve bir çok banka veya finansal kurumun çok uzun bir geçmişinin bulunmaması nedeniyle henüz kurum kültürü kavramı tam anlamıyla yerleşmemiştir. Bu husus, söz konusu durumun olumsuzluğunu bir derecede azaltmakla birlikte, birleşme neticesinde kurulacak yeni bankada oluşturulacak organizasyonel yetki dağılımı önemli bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır.


Özellikle kurum kültürü anlamında olumsuzluklar yaratan personel sirkülasyonun ekonomik konjöktür gereği banka karlılıklarının düşmesine ve rekabetin artmasına bağlı olarak azalması ihtimal dahilindedir.


  1. Uluslararası muhasebe standartlarına tam olarak uyumun olmayışı

Muhasebe standartlarına uyum açısından, muhasebe uygulamalarının uluslararası muhasebe standartları ile tam olarak uyumlu olmaması, tek düzen muhasebe sistemine uygulanacak ulusal muhasebe standartlarının ve yıllık mali tablolarda ilgili kalemlerin benzer ve karşılaştırılabilir içerikte sunumlarını sağlamak için varlık ve kaynaklara ilişkin değerleme ölçütlerinin halen belirlenmemiş olması, enflasyon muhasebesinin halihazırda uygulanmaması konuları çeşitli problemleri ortaya çıkarmaktadır.


III - Öneriler


  1. Sektörü tam rekabet ortamına yaklaştıracak düzenlemeler


a) Sektöre giriş ve çıkışların esnek hale getirilmesi
Güçlü ve etkin bir mali sistem güçlü mali kuruluşların mevcudiyetini gerektirmektedir. Mali kuruluşların, özellikle bankaların zayıf olması tüm mali sistem için risk unsuru oluşturmaktadır. Bu nedenle bankaların yani mali durumlarını düzeltme yoluna gitmeleri yada zaman içinde kapatılmaları gerekmektedir. Mali durumun zayıf bankaların yeniden yapılandırılmaları veya tasfiyeleri için uygun bir sistemin oluşturulması sektörde rekabet şartlarını iyileştirecektir. Pek çok ülkede problemlerin teşhisinde erken uyarı sistemleri uygulanmaktadır. Bu sistemlerin geleneksel denetime ek olarak,


  • Yapılandırılmış erken müdahale sistemleri oluşturulmalı ve izlenmeli,




  • Düzenleyiciler zayıf durumdaki bankaların iflasına izin vermeli,




  • Tasfiye mekanizması kuruluşun aktiflerini likidite edilip alacaklılara ödeme yapılmasının ötesinde alternatifler ortaya koyabilmelidir. Örneğin, sorunlu kuruluşa yeniden sermaye konulup mali yapısı sağlam bir başka kuruluşa satılabilir.

Sorunlu bankaların yeniden yapılandırılıp mali yapısı sağlam başka bir kuruluşa satılması oldukça karmaşık bir işlem olup, yeniden sermaye koyma ihtiyacı kamu fonlarına başvurmayı gerektirmektedir. Bu aşamada sorumlu otoritenin (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu) yeniden yapılandırılması bizzat yönetmesi ve aktarılacak kamu fonlarını yönlendirmesi gerekmektedir. Bu konuda,




  • Tüm sorunlu bankalar için ortak bir çatı oluşturulmalı, sorunlu bankalar ile eş anlı olarak mutlaka ilgilenilmeli,

  • Oluşturulmuş olan çatı kamu mali desteğinin hangi koşul, vade ve biçimde sağlanacağı belirtmeli,

  • Destek önlemlerinin finansal maliyetlerini değerlendirme konusunda açık kurallar getirilmeli,

  • Sorunların ve gereken önlemlerin yapısı ve büyüklüğü konusunda yüksek oranda şeffaflık sağlanmalı,

  • Kamu desteği sağlanmasının bir ön koşulu olarak ihtiyaç duyulan desteğin türü ve miktarı konusunda analiz yapılmalı,

  • Sağlanacak destek kredi basıncı (credit crunch) riskini bertaraf edecek ölçüde olmalı,

  • Parasal veya diğer türden tüm destek önlemleri mümkün olduğunca piyasa koşullarına göre yapılmalı, yabancı kuruluşlar ve sermayede yurt içi kuruluşlar ile aynı koşullarda yeniden yapılandırılmada rol almalıdırlar.


b) Mevduat güvence sisteminin yeniden yapılandırılması
Mevduatın belirli bir limit dahilinde garanti altına alan Mevduat Sigorta Sistemi uygulamasının ülkemize uyarlanması uygun olacaktır. Bu anlamda konuya ilişkin olarak getirilen ve 2000 yılı sonuna kadar 100 milyar, daha sonra 50 milyar olarak yapılan sınır belirlemesi uygulamanın ilk adımı olarak gerçekleştirilmiş bulunmaktadır. Ancak ortalama tasarruf mevduatı dikkate alındığında bu tutarların henüz rekabet açısından etkili olması ve bir bölüm bankaların risk almalarını önleyici ve tasarruf sahiplerini seçici olmaya zorlayıcı olmadığı gözlenmektedir. İlk etapta geçilecek mevduat garanti sisteminin tanımlanması ve geçiş sürecinin belirlenmesi gerekmekte olup, ifade edildiği gibi bu kısmen gerçekleşmiştir. Ancak sınırlı mevduat garanti sistemine geçiş için sektördeki yeniden yapılanmanın tamamlanması (iflas durumunda olan bankaların iflasına izin verilmesi, diğerlerinin yerli ve yabancı bankalarla birleştirilmesi veya diğer kuruluşlarına devredilmesi) biçiminde yapılması gereken yapılanma henüz gerçekleşmemiştir.
c) Kamu bankalarının rekabeti bozucu faaliyetlerinin minimuma indirilmesi
Kamu bankalarının rehabilitasyon ihtiyaca açıktır. Bu konuda IMF ile yapılan anlaşma dahilinde alınan kararlar kamu bankalarının sübvansiyon aracı olarak kullanılmasını ortadan kaldıracak niteliktedir. Ancak kaynak tarafından haksız rekabete neden olan faaliyetlere bir sınırlama getirilmemiştir. Kamu bankalarının rekabeti bozucu faaliyetlerinin en aza indirilmesi için bu bankaların kar amaçlı çalışan özerk kuruluşlar olarak yapılandırılması gerekmektedir. Kamu bankalarının sektördeki yükünü tamamen ortadan kaldıracak uygulama ise bu bankaların özelleştirilmesi olacaktır. Bu noktada kamu bankalarının yanında fona tabi olan bankaların da bu sonuçlara neden olacak davranışlarda bulunmakta olması da, burada belirtilmesi gereken bir husus olmaktadır. Bir başka anlamda, özelleştirilmesi gereken bankalar açısından, özelleştirme işlemlerinin belirlenen takvime uygun olmamasının yanı sıra fon bünyesine alınan bankaların devletleştirilmesi sonucunda yapılabilecek işlemlerin gerçekleşmesi rekabeti bozma anlamından da ötedir.


  1. Banka Birleşmeleri ve Vergi Uygulamaları

Banka birleşmelerine ilişkin olarak ortaya çıkacak vergisel sonuçların düzenlenmesine yönelik vergisel nitelikteki ana hükümler 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’ nun 37 ve 39. Maddelerinde yer almakta ve genel nitelikte olmak üzere, bankaların özel durumlarını gözetmeyen bir yapıda bulunmaktadır. Bu anlamda içerisinde bulunulan ekonomik koşullarda bankaların birleşmeleri açısından teşvikler getirilmesi düşünülmekte ise bunların vergisel ağırlıklı olarak ele alınmaları gereğinin bulunduğu görülebilmektedir. Konuya ilişkin sorun çözücü tek hüküm halen Taşıt Alım Vergisinde yer almakta ve ikinci bir verginin devir ve birleşme nedeniyle ödenmeyeceği ifade edilmektedir. Bu anlamdaki düzenlemelerin aşağıda da üzerinde durulacak konularda getirilmesinde istenen sonuçların alınması bakımından yarar ve gerek görülmektedir.


Diğer bir ifadeyle ekonomik durumları bozulmuş olan ve fon tarafından idareleri sürdürülen bankaların yada bunlar dışındaki bankaların sektör gereklerine bağlı olarak birleşmeleri yada güçlülerin diğerlerini devralmaları işlemlerinde ortaya çıkması muhtemel sorunların başında işlemin maliyetindeki yükseklik gelmekte ve maliyet unsurlarının en önemlisi ise vergisel hükümlülükler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda ele alındığında vergisel düzenlemelerin ağırlık olarak aşağıda yer alan esaslar çerçevesinde belirlenmesinin mümkün bulunduğu düşünülmektedir.
a) Kurumlar Vergisi Açısından
KVK’nun ilgili maddelerinde yer alan düzenlemeler bankaların özellikleri yeteri derecede kavrayamayan ve genel nitelikli olma özelliğini taşımaktadırlar. Doğal olarak mevcut düzenlemeler ile bankaların devir ve birleşme işlemlerinin vergisel boyutunun çözümlenebilmesine imkan bulunmamaktadır. Bu anlamda devir ve birleşmeye ilişkin düzenlemeler getiren KVK’nun 37. ve 39.maddelerine devir ve birleşme hallerinde ortaya çıkan kazançların vergilendirilmelerinin, zamana yayılmasına ilişkin eklemeler yapılması ve devralan kurumun kurumlar vergisi yükümlülükleri kapsamında vergi yükümlülüklerinin yerine getirilmesine imkan verilmesi gereği bulunmaktadır. Yine devralınan zararların düşünülmesi imkan veren düzenlemelere de yer verilmesi gereği bulunmaktadır. Diğer taraftan işlemlerin bankaların bilanço yapılarına bağlı olarak ortaya çıkması muhtelif kalemlerin de dikkate alınması suretiyle bu özellikleri içerecek bir şekilde vergilendirme konusu edilmesine imkan veren – örneğin değerleme imkanının verilmesi gibi – hükümler getirilmelidir.
Bu noktada özellikle tüm sistem açısından gereklilik olarak halen geçerliliğini sürdüren Bankalar Kanunu uyarınca ayrılan karşılıkların gider yazılması esasının mali bünyesi zayıf bankaların güçlü kuruluşlar bünyesinde eritilmesi ve sistemin güçlendirilmesi anlamında devralınan ya da birleşilen kurum bünyesinde de gider olarak indirim konusu edinmesine imkan tanınmalı ve sorun yine kuruluş bünyesini bozacak bir şekilde sürdürülmemelidir.
b) Damga Vergisi
Zaten sistemin işleyişinde olumsuz etki yaratan damga vergisi uygulamasının, devir ve birleşme aşamalarında ortaya çıkaracağı mali portrenin tahmin edilmesi mümkün görülememektedir. Özellikle damga vergisi açısından kağıtların bankacılık sisteminde büyük bir yer tutmasına bağlı olarak sorunlarla ve ağır mali yükler ile karşılaşılması kaçınılmazdır. Kağıtların hemen, hemen hepsinin belli meblağ içermesiyle bunların içerdikleri tutarlar üzerinden ödenecek verginin binde 7.5 gibi yüksek meblağların ortaya çıkmasına yol açacak bir orana sahip bulunması, maliyet açısından en önemli engellerden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle devir ve birleşme işlemlerine ilişkin kağıtların yanı sıra daha sonra sözleşmelerin değiştirilmesi, teminat mektuplarının değiştirilmesi, muhatap ve lehdar değişiklikleri ve benzeri işlemleri kavrayacak istisna sisteminin kurulması kaçınılmazdır. Tüm işlemleri ve birleşme ile bağlantılı olarak daha sonra yapılacak işlemleri kavrayan bir istisna maddesine ihtiyaç bulunmaktadır.

c) Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi
Bankaların tüm işlemleri üzerinden alınması söz konusu olan Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisinin de istisna kapsamında ele alınması gereği bulunmaktadır. Devir ve birleşme işlemlerine bağlı olarak ortaya çıkacak muhtemel alternatiflerin ve dolayısıyla bu hallerde ödenmesi gereken Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisinin spesifik olarak sayılması imkanı takdir edileceği gibi bankaların çok sayıdaki işlemleri arasında yerinde bir yöntem olmayacaktır. Bu nedenle istisnanın bu işlemleri kapsar bir nitelik taşıyan genel nitelikli bir özellik taşır biçiminde gerçekleştirilmesi gereği bulunmaktadır.
d) Harçlar
Bankaların devir ve birleşme sonrasında sahipleri oldukları gayrimenkullere ve lehlerine tesis edilmiş bulunan ipoteklere ilişkin tapu işlemleri başta olmak üzere yapılacak tescil ve tashih işlemlerinin tamamını harç ödenmesini gerektiriyor olması bu konuda istisnanın getirilmesini gerekli kılmakta, bu istisnanın da genel ve geniş nitelikli olmasında yarar görmektedir.


  1. Sermaye Piyasasına ilişkin düzenlemeler

Sermaye Piyasalarının banka birleşmelerinde etkin bir araç olarak kullanılmaması sermaye piyasalarının yeterince gelişmemiş olmasıyla ilgilidir.


a )Halka açıklığın kapsamını genişletmek
Bu konuda yapılması gerekli, yüksek oranda halka açılmayı teşvik etmektir. Mevcut Sermaye Piyasası Kanunu, halka açık şirketlere halka açılma oranını dikkate almadan vergi avantajı sunmaktadır. Vergi teşvik uygulamasının halka açıklık oranına paralel olarak artırılması halka açılma oranını yükseltmeyi teşvik edecektir.
b) Hukuki alt yapıyı iyileştirmek
Bu konuda tahkim yasası ile önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Ancak, yabancı yatırımcıların özen gösterdikleri bu gibi konularda (küçük ortakların ve azınlık haklarının güvence altına alınması) düzenleme yapılması ihtiyacı mevcudiyetini sürdürmektedir. Bunun yanı sıra yasal düzenlemelerin sıkça değişmesi, mevcutların uygulamasındaki idari ve yargısal belirsizlikler olmasının önlenmesi ya da minimuma indirilmesi gerekmekte ve mevcut durumda geçerli kuralların değerlendirilmesi sonucu elde edilmesi planlanan getirilerin, daha sonraki dönemlerde hukuki tabanın kaymasına ya da değişmesi ihtimaline bağlı olarak kaybedilmesi yönündeki düşüncelerin önüne geçilmesine imkan verecek güvenin sağlanması ihtiyacı bulunmaktadır.


  1. Rekabet Kurulu’ndan izin şartının kaldırılması

Birleşen bankaların ülkelerin bütününde veya bir kısmındaki Pazar paylarının piyasanın yüzde 25’ini veya toplam cirolarının 10 trilyonu aşması halinde dahi Sermaye Piyasası Kurumu veya Rekabet Kurumu’na gidilmeyip sadece bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na başvurularak, bu otoriteden birleşme onayı almaları amaca uygun ve yeterli olacaktır.



  1. Birleşme sonrası yeniden yapılandırma ve kurumsal kültür oluşturma

Birleşme sonrası dönemde yürütülecek yeniden yapılandırma, kurumsal kültür kaynaştırma-oluşturma, şube rasyonalizasyonu, sistem entegrasyonu vb projelerin sağlıklı bir iletişim kurulmalı, projelerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için çalışanlarla sürekli iletişime dayanan sağlıklı bir iletişim kurulmalı, projelerin hızlı bir şekilde yürütülmesi sağlanmalı ve mevcut banka personelinin kendi gelecekleri ile ilgili yürütülmesi sağlanmalı ve mevcut banka personelinin kendi gelecekleri ile ilgili endişe duymamaları sağlanmalıdır. Projelerin yavaş yürütülmesi, personel motivasyonunun azalması ve mevcut müşterilerin kaybı gibi çok olumsuz sonuçlara yol açacaktır. ABD’de banka birleşmeleri esnasında oluşan konsantrasyon kaybı döneminde özellikle satın alınan bankanın müşterilerini elde etme stratejisini hedefleyerek büyük başarılar kazanan bankalar vardır. Birleşme esnasında yapılabilecek en büyük hata mevcut müşteri tabanının erimesi ve karlı müşterilerin başka bankalara kaptırılmasıdır. Bu tehlike TMSF yönetimindeki bankaların satışa hazır hale getirilme döneminde de mevcuttur. Bunu önlemek amacıyla müşterilerle iletişim kuracak, soruları yanıtlayacak ve banka imajının olumsuz etkilenmemesini sağlayacak özel halkla ilişkiler takımları kurulmalı ve müşteri kayıpları önlenmelidir.




  1. Uluslararası muhasebe standartlarına uygun

Türkiye’de bankalar mali tablolarını hazırlarken Uluslararası Muhasebe Standartlarından biri olan Enflasyon Muhasebesini uygulamamaları nedeniyle bankaların mali tablolarının gerçek değeri yansıtılamamakta ve birleşme ile üstlenilecek risk, beklenen kazanç ve birleşme bedeli sağlıklı bir şekilde belirlenememektedir. Bu durum birleşmek isteyen bankalar açısından risk yaratmakta ve banka birleşmelerine engel teşkil etmektedir. Bu yüzden bankalara enflasyon muhasebesi uygulama zorunluluğunun getirilmesi, bankaların mali tablolarının gerçek değerinin bilinmesini sağlayacak ve daha sağlıklı birleşmeler mümkün olabilecektir.




  1. Diğer öneriler




  • Munzam Karşılık ve Disponibilite uygulamasında belirli bir süre için, birleşen banka açısından, muafiyet tanınması veya oranın indirilmesi,

  • Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu primlerinde, belirli bir süre için birleşen banka açısından muafiyet tanınması veya oranın indirilmesi,

  • Birleşme ve satın alma işlemleri sonucunda, birleşilen bankanın şube açma sınırlarının hafifletilmesi,

  • Birleşme bankada, belirli bir süre için sermaye yeterliliği aranmaması,

  • Türk bankaları yurtdışından kendilerine ortak bulmak ve yurt dışından know-how almak yönünde çaba göstermelidir. Türk bankaları enflasyonist ortama alışkın olmaları, düşük enflasyonda sunabilecekleri ürünlerin sınırlı olması ve sofistike ürünlere sahip olmamaları gibi nedenlerle yabancı yatırımcılar veya bankaların çok fazla ilgisini çekmemektedir. Yurtdışından know-how alınması halinde daha rekabetçi bir yapıya kavuşabilecekler ve yurt dışında kredibiliteleri artacak, bu da büyümeleri için imkan yaratabilecek, Pazar paylarını arttırıcı ve sektörü büyütücü birleşmeler yapabileceklerdir.

  • Mali yapısı güçlü Türk bankalarının iyi hazırlanmış prezantasyonlarla kendilerini yurtdışında “mergers & acquisition” konusunda uzmanlaşmış ve bu tür işlemler için gerektiğinde finansman sağlayan kuruluşlara tanıtmalarında yarar bulunmaktadır.

  • Yabancı bankalar hem global bazda sahip oldukları birleşme tecrübeleri hem de sermaye birikimleri ile banka birleşmelerinde önemli rol oynamalıdırlar. Türkiye’de birikimleri ile banka birleşmelerinde önemli rol oynamalıdırlar. Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı bankalar çok sınırlı sayıda şube ile ve daha çok hazine işlemleri konusunda faaliyet göstermektedirler. Yabancı bankalar içinde yalnız birisi kredi kartları pazarında aktiftir. Dolayısıyla klasik bankacılık işlemleri yaparak Türkiye’de büyümek isteyen yabancı bankalar için mevduat bankalardan birini satın almak hızlı ve etkin bir büyüme stratejisi olacaktır. Satışa konu olması en olası bankalar ise kamuoyunda çok sık telaffuz edilen TMSF idaresindeki bankalardır. TMSF idaresindeki bankaların kısa sürede satışa hazır hale getirilmesi için harekete geçilmelidir.

  • Bankalar Kanunu hükümlerine göre TMSF tarafından bir tasfiye şirketi kurularak mevcut bankaların bütün sorunlu kredileri ve iştirakleri bu şirkete aktarılmalıdır. Donuk aktiflerin karşılığında yapılacak likidite ve sermaye enjeksiyonu ile bu bankalar satış için çekici hale gelecek ve sağlıklı bir işleyişe kavuşacaktır.

  • Yabancı bankaların görece küçük çaplı birleşmeler yoluyla bankacılık sektörüne girmeleri ile yakın gelecekte çok daha büyük ölçekli olan kamu bankalarının özelleştirmelerinde de aktif rol olmaları sağlanabilecektir.

  • Birleşmeler sonrası küçük işletmeler ve bireysel tüketicilerin şikayetlerine neden olacak fiyat uygulamaları (kredi faizi, masraf, komisyon) yakından takip edilmelidir. Banka birleşmelerine karşı olumsuz kamuoyu oluşmasına yol açacak uygulamalarda devreye girecek bir uyarı mekanizması oluşturulmalıdır.

  • Gittikçe daha büyük bankalardan oluşan bankacılık sektörünün oligopolistik bir yapıya bürünmemesi için bankası bulunan büyük gruplara daha fazla banka satışı yapılmamalıdır.

  • Banka satın alacak kurumların, mevcut stratejilerine uygun ve sinerji yaratacak bankaları hedef seçmeleri gerekmektedir. Sağlanan, sağlanacak vergi kolaylıkları vb. teşviklerden faydalanmak amacıyla “ne olursa olsun” mantığıyla banka satın alınmasına izin verilmemelidir. Batıda verilmiş yanlış satın alma kararları sonucu çok büyük bankalar kendileri zor duruma düşmüş ve sonuçta başka bankalar tarafından satın alınmışlardır. Bunun en canlı örneği İngiliz Midland Bank’tır. Banka birleşmesi çok ciddi çalışma gerektiren zor bir karardır. Banka almaya niyetli grupların bu çalışmayı gerektiren zor bir karardır. Banka almaya niyetli grupların bu çalışmayı yapmaya hazır olmaları, birleşme sonrası dönemde izleyecekleri politikalar konusunda çok net bir hareket planına sahip olmaları ve gerçekten değer yaratacaksa banka satın almalarında büyük fayda vardır. Türkiye’de banka alma niyeti olduğu duyulan kurumların finansal güçleri, Yönetim kabiliyetleri, birleşme projeleri ve gelecek projeksiyonları çok dikkatli bir şekilde incelenmeli ve sağlıksız banka birleşmeleri önlenmelidir.

  • Banka birleşmelerinin olabildiğince çabuk ve tek elden sonuçlandırılması önem arz etmektedir. Öte yandan konunun niteliği, Sermaye Piyasası Kurumu, Rekabet Kurumu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu gibi kuruluşların devrede olmasını gerektirmektedir. Bu gereği bağdaştırmak üzere aşağıdaki yaklaşımının benimsenmesinde yarar olacaktır.




  1. Birleşme isteği, ilgililer tarafından Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na sunulmalıdır.

  2. Kurum bu isteğe belirli bir süre içinde gerekçeli olarak olumlu ya da olumsuz cevap vermek durumunda olmalıdır. Bu süre diğer ülkelerin deneyimleri gözönüne alınarak saptanmalıdır.

  3. Kurum, bu süre içinde diğer sorumlu kuruluşların görüşlerini alıp değerlendirmek, bu süre içinde gerekli gizliliğe uyulmasını sağlamaktan sorumlu olmalıdır.

  4. Birleşmeyle ilgili bilgilerin ne zaman, ne biçimde halka duyurulacağını belirleme yetkisi Kurumun olmalıdır.

  5. Banka birleşmeleri konusundaki tüm işlemler, bankalar üzerindeki tek ve bağımsız otorite konumunda olan ve görevi gereği bankaların durumlarını izleyen “Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu”nda başlamalı ve orada bitmelidir. Konuyla ilgili diğer resmi makamlarla yine Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu muhatap olarak koordinasyon görevini üstlenebilir.




  1. Bankalar Kanunu hükümleri uyarınca Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilen bankaların yerli ve/veya yabancı üçüncü kişilere satılabilmesi için alınması gerekli tedbirler.




  1. Bu bankaların hemen hemen tümünün vergi ve diğer mali yükümlülükler dolayısıyla borçları bulunmaktadır. Vergi Usul Kanunu’nun 10.maddesi uyarınca, vergi mükellefinden tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacaklar mükellefin kanuni temsilcisinden, tüzel kişilerde ise yönetim organından tahsil edilmektedir. Bankalarda bu yönetim organı, yani kanuni temsilci banka yönetim kuruludur. Bir banka yönetim kurulu üyesinin ödenmemiş vergi borçlarından doğan sorumluluğu herhangi bir şarta bağlanmamıştır. Şöyle ki, yönetim kurulu üyesi kendisinden önce doğmuş bulunan vergi borçlarından da sorumlu tutulabilmektedir. Gerçi, bazı Danıştay kararları yönetim kurulu üyelerini koruyucu ve haksızlıkları kısmen yumuşatıcı bir düzen getirmişlerdir ancak, bunlar göreve yeni gelmiş yönetim kurulu üyelerini tatmin etmekten çok uzaktır. Fon’dan banka satın alınması halinde söz konusu olan bu borç dolayısıyla bu bankalara yönetim kurulu üyesi bulmak çok güçtür. Hiç kimse böyle bir sorumluluğa yüklenmek istemez. Kaldı ki, bankayı kurtarmak için görev kabul etmiş kimselerin, bankanın bütün geçmişini yüklenmesi ve geçmişinden sorumlu olması düşünülemez. Onun için mevzuatta yapılacak bir değişiklik ile önce 10.maddenin kendisiyle yaşanabilir bir hüküm haline getirilmesine ihtiyaç vardır.




  1. Fon’dan satın alınacak olan bankalarla ilgili sorumluluk sadece Vergi Usul Kanunu’nun 10. Maddesinden doğmamakta, TK m.336 vd. hükümler yeni yönetim kurulu üyelerini –bazı şartların varlığı halinde seleflerinin işlem ve kararlarından sorumlu tutmaktadır. Böyle bir sorumluluktan kurtulabilmesi için yeni yönetim kurulu üyelerinin seleflerinin butun işlemlerini tetkik etmeleri ve gerekli kanuni yollara başvurmaları icap eder. Bu derece külfetli, masraflı ve gereğinden mesuliyetli olan bir işi kimse yüklenmez. Çünkü, seleflerin sorumluluklarının tespit edilmesi halinde açılması lazım gelen davaların harçları trilyonlara varabilmekte, bazen bunlara eklenen teminatlar ile mezkur yük çekilmez bir hale gelmektedir.

Bankalar Kanunu sadece Fon’u açılacak davalarda harçtan muaf tutmuştur. Bu muafiyeti hiç bir şekilde Fon’dan banka satın alacaklara teşmil etmeye imkan bulunmamaktadır.




  1. Ayrıca kötü durumlu bir bankaya gelen yönetim kurulu üyelerinin bütün mesai ve dikkatlerini bankanın kurtarılmasına yoğunlaştırmaları icap ederken bunlar bütün vakitlerini seleflerinin işlemlerini tetkike harcamak durumunda kalmaktadırlar.




  1. Nihayet, kötü durumlu bir banka satın alındığında bu kötü durumdan kurtarılamaz ise satın alanlar kaybettikleri paralar bir yana büyük bir prestij erezyonuna uğramakta ve bir müddet sonra kendilerini mahkeme önünde bulmaktadırlar. Kendilerine bir çok hukuk ve ceza davası açılmaktadır. Mevzuatımız kötü durumlu bir bankayı kurtarmak için devralmış ve vazife üstlenmiş kimseleri koruyucu hiç bir hükmü içermemekte, aksine birkaç ay gibi kısa bir süre sonra onları da selefleri ile aynı kefeye koymaktadır. Fon’dan bankayı devralacak olan kimselerin bambaşka bir sorumluluk düzenine tabi tutulmaları ve bunun için de mevzuatta gerekli değişikliklerin yapılması gerekmektedir. Aksi halde bu bankalarda hiç kimse görev alamaz.




  1. Yönetimi Fon’da bulunan bankaların batakları çok yüksek olduğu için bunların durumlarını ve bilançolarını düzeltmeleri mümkün değildir. Böyle bankalar içerisine konulan para da bankayı selamete çıkarmak için yetmemektedir. Onun için, bu bankalarda tahsil edilemez hale gelmiş bulunan kredi alacaklarının bilançodan çıkarılmalarını sağlayan bir sistemin geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Bu da kanuni değişikliklere ihtiyaç göstermektedir.




  1. Fon’dan banka devralacak olan kimselere devletin finansal bazı araçları kullanmak imkanını yaratması gerekir. Yeni Bankalar Kanunu’nda bu imkanlar Fon için sağlanmıştır. (Devlet İç İstikrar Tahvili çıkarılması ve bunun gelirinin bankaları devralacak olanlara tahsis edilmesi gibi)

…………………………….



Konuyla ilgili varsa görüş ve önerilerinizi aşağıda verilen

faks numarası ya da e-mail adresinden Birliğimize iletebilirsiniz.
E-mail: bankacilik@tbb.org.tr
Faks: 212-282 09 46 (4 hat)

Not : 30 Kasım 2000 tarihli Resmi Gazetede yayımlananMotorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, Finansman Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu İle 4306 ve 4481 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Kurumlar Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun”’nun ilgili maddeleri web sayfamızda yayımlanmıştır. http://www.tbb.org.tr/


(


(



Yüklə 98,41 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə