Balıkesir Üniversitesi Sayı: 5 Bİr ruh çÖZÜmsel okuma: tezer öZLÜ'NÜN



Yüklə 112,89 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix06.03.2018
ölçüsü112,89 Kb.
#30646


Balıkesir Üniversitesi 

Sayı:5 

BİR RUH ÇÖZÜMSEL OKUMA: TEZER ÖZLÜ'NÜN 

İÇSEL DÜNYASINA ÖYKÜLERİYLE YAKLAŞIM * 

Doç.Dr.AyIa GÖKMEN** 

ÖZET 

Yaşam ve ölüm; birbirine karşıt bu iki izlek, öykücü Tezer Özlü'nün 

yapıtlarında birbirini sürekli bütünleyerek kendini gösterir. Bu incelemede, 

yazarın yaşam ve yapıtlarında "ölüm saplantısının kaynağına inebilmek için 

Charles Mauron'un ruhçözümleyim yöntemini benimseyerek, yazarın 1964-1968 

dönemini içeren öykülerinden Dönüş ve Gizli Bahçe başlıklı iki öyküsü 

çakıştırılarak ele alınmıştır. Amaç; öncelikle yazarın bilinçaltı kişiliğinin 

patolojik öğelerin hangi aşamasında bu iki metnin bilincini oluşturduğunu yaşam 

ve ölüm izleklerinin nerede ve nasıl özdeşleştiğini belirlemek ve yazarın 

bilinçaltı kişiliğinin söylenine inmek. Ayrıca, Freud ve Beck'in "yüceltme 

mekanizması" adını verdikleri yol ile yazarın yaşamında beliren ruhsal çatışma 

durumundan "yazın" yoluyla kurtuluşunu nasıl gerçekleştirdiğini ortaya 

çıkarmaktadır. 

Anahtar Kelimeler : Yaşam ve Ölüm izlekleri, ölüm saplantısı, ruhçözümleyim 

yöntemi 


A PSYCHOANALYSIS READING: AN APPROACH TO TEZER OZLU'S 

INNER WORLD THROUGH HIS STORIES 



ABSTRACT 

The two opposing themes : life and death show themselves continuously 

interacting with each other in Tezer Özlü's works. In this research, Charles 

Moauron's psychoanalysis method was applied ant the author's two stories titled 

"Dönüş" (Return) and "Gizli Bahçe" (The Secret Garden), which covered the 

period between 1964 and 1968, were comparatively studied in order to search for 

the origin of his "obsession of death" in his life and works. It was aimed to find 

Uludağ Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Mayıs 1996 tarihli Öykü Bildirişimleri 



Sempozyumu'nda sunulan bildiri. 

** Uludağ Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Yabancı Diller Eğitim Ana Bilim Dalı. 



109 

Sosyal Bilimler Dergisi 



Mayıs 2001 


BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ 

out in which stage of these pathological elements of the author's subconscious 

personality formed the conscious of these two stories and where and how the 

themes of life and death became identical and reached the said of subconscious 

personality of the author. It was also aimed to reveal how he managed his 

redemption through literature from the state that Freud and Beck called as 

"sublimation" mechanism" and the psychological conflict that occurred in the 

author's life. 



Key Words : Themes of life and death, obsession of death, psychoanalysis 

method 


Aramızdan 1986 yılında, çok genç, kırk üç yaşında ayrılan Tezer 

Özlü'yü ölümünün onuncu yılında anma ve kendisinin de isteği üzerine, onu 

anlamak için "bıraktıklarının" dünyasına girme çabası olacak bu yaklaşım. Bu 

istemini yer ve tarih belirtmediği, büyük olasılıkla yaşamının son döneminde ve 

Zürih'te tutmuş olduğu günlüğünde şöyle dile getirir : "Bıraktım, bıraktım. 

Hepsini, kendi ve benim dünyamı anlamaları için bıraktım. Ama hiç biri kendini 

anlayamadı. Bana da ölümsüzlüklerin sonsuz acıları kaldı. Ya da sonsuz 

"bağımsızlıkları"

1

. Alışılmış değerlere, yerleşik düzene tavır alan, sonsuzca 



bağımsızlığını yaşamak isteyen yazarın "ölümsüzleşmek" içgüdüsünün kendisine 

sonsuzca acı vermesi, bilinçli "ölümsüzlükler" çoğul söyleminin bilinç dışındaki 

"ölüm içgüdüsü" ile çelişkisinden kaynaklanır. "Oysa yaşam ölümle, ölüm 

yaşamla tanımlı"

2

 iyen Tezer Özlü için yaşamın anahtarı hep ölümde 



kilitlenmektedir. Yaşamın önemli boyutu Aşk (Libido ; yaşam enerjisinin tüm 

olumlu yönlerini ve bir anlamda cinsellik )



3

 (3) ve Ölüm (yıkım) Tezer 

Özlü'nün yapıtlarının ana izlekleridir. Bu iki karşıt izlek birbirini sürekli 

bütünleyerek yazılarının neredeyse tümünde kendini gösterir. 1983 yılında 

Marburg edebiyat ödülünü alan başyapıtı, Bir İntiharın İzinde, almanca kaleme 

alınmış ve 1984 yılında Türkçe'ye Yaşamın Ucuna Yolculuk başlığıyla 

1

 Tezer ÖZLÜ, (1995), Kalanlar, İstanbul YKY, s. 19. 



2

 Tezer ÖZLÜ, (1994), Yaşamın Ucuna Yolculuk, İstanbul, YKY, s.l 1 

3

Carl Gustave Jung'un tüm psişik enerjiyi Libido olarak tanımlamasından sonra, Freud 



tüm içgüdülerin kaynağı Yaşam içgüdüsüne ait olmayan içgüdülere, tam karşıtı, Ölüm 

içgüdüsü adını vermiş ve insan varlığını bu iki içgüdünün merkezi yapmıştır. 



110 


A.GÖKMEN/BİR RUHÇÖZÜMSEL OKUMA: TEZER ÖZLÜNÜN ... 

kazandırılmıştır. Roman ilkin başlığı ile bu karşıtlar birliğini yansıtıyor : yaşam 

ve ölüm. 

Yaşamı anlıyoruz da, neden yaşam ve ölüm özdeşleşiyor ? Dahası 

neden ölüm ? Tezer'in "tek dostum" dediği Leyla Erbil'de anlamıyor bunu. 

Tezer Özlü'den Leyla ErbiPe Mektuplar başlığı ile yayınlanan kitabında 

Leyla Erbil bu düşüncesini şöyle dile getirmiş : "Tezer beni ilerde evleneceği 

sevgilisi ile tanıştırıyor... Bu adam benim ölümüm Leyla" diye tanıştırıyor 

sevgilisini. "Bak bak bu benim ta kendim ! Kafatasım bu ; kendi ölümüm ! 

"...Adamın elini alıp kendininkiyle yan yana koyuyor Tezer, "Bak bak," diyor, 

"cildimizin rengi, damarlarımızın kabarıklığına, yeşiline bak nasıl birbirinin eşi, 

şu dolaşımın haritasına bak, ölümüm bu benim !... Damarları anlıyorum da 

neden, "ölümüm" anlayamıyorum bir türlü. Soramıyorum da..."

Tezer'in tüm bıraktıkları, yazdıkları "yaşam öyküsel" niteliklidir. 



Kimilerine bir iç dökme gibi görünse de, vardığı sentezleri, şiirsel biçemi, akıl ve 

çılgınlık dünyasının sınırlarında dolaşırken içten ve coşkulu anlatısının 

yansıttıkları ile gerçek dünyaya duygu ve düşünce açısından aldığı tavır arasında 

tutarlıdır yazar: "On yaşına kadar evrendeki sessizliği kavramaya çalıştım... 

Yirmi yaş ile otuz yaş arasında aklın bittiği yerleri ve çıldırmanın sınırlarını 

aradım. Akıl ve çılgınlık arasındaki, yıldırım hızındaki bu atlayışı sözcüklerle 

nasıl aktarabilirim. Akıl dünyası başka bir şey olmalıydı. Ben çılgınlık dünyasma 

en derin yolculuğu yaptım...Çılgınlık yoluyla kurtuluşumu ne büyük cesaretle 

tamamladım"

Yazarın "çılgınlık dünyası" ya da "çılgınlık yolu" sözcelerinden 



herkesçe kabul edilmiş akıl normların dışında bir dünyada derin bir yolculuk 

yaptığını, ya da başka bir deyişle dönemler geçirdiğini anlıyoruz. Bu dönemler 

Tezer'in ruhsal dünyasında dengenin bozulduğu dönemlerdir. Yazılarında da 

buna sıkça değinir. Önce, On sekiz yaşında intihar girişiminde bulunmuştur : 

"Ölümü denemekse on sekiz yaşında intihar ettin, güzel genç bedenin ile ölmek, 

cesedini bulacak kişileri korkutmak, alın bu acımasız yaşam sizlerin olsun demek 

4

 Leyla ERBİL, (1995), Tezer Özlü'den Leylâ Erbil'e Mektuplar, İstanbul, YKY, 



1995, "Son Aşk", s. 11 

Tezer ÖZLÜ, Kalanlar, ag.y, s. 196- Tezer ÖZLÜ, Yaşamın Ucuna Yolculuk, a.g.y, 

s.65 

111 



BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ 

istedin. İyileştirdiler"

6

 Sonra, hastaneler, doktorlar, narkozla birlikte verilen 



elektroşoklar... teşhis; manik depressiv, bugünkü tanımla "iki uçlu bozukluk". 

Yazar, çılgınlık yoluyla kurtuluşunu nasıl gerçekleştirmiştir ? Bu 

dünyada yaşadıklarını yazınında nasıl yansıtmıştır ? Yanıtları Tezer'in çılgınlık 

dönemim diye belirlediği yirmi ile otuz yaş dönemine, ve bu dönemde yazın 

dünyasına girişini sağlayan " Eski bahçe "başlığı altında derlenen ilk öykülerine 

dönerek aramak kaçınılmazdı. Ayrıca " Ruhçözümsel" bir yaklaşım, yazar'in 

peşini bırakmayan "ölüm saplantısı" nın kaynağına inme olanağı verebilirdi. 

Sanatçının yazını "ruhsalyaşamöyküsel" nitelikleri barındırdığı için, yaşamının 

olayları ve yapıtlarının ruhsal evrimi arasındaki koşutluğu besleyen bilinçdışı 

öğelerin açımlanmasında "Ruhbilim" alanının verilerinden yararlanılabilirdi. 

Ancak, yazın incelemelerinde bir bilim alanının verilerini kullanan kişi, 

yararlandığı daim uzmanı olmadığı için yanılgıya düşebilir ve çalışma yetersiz 

bulunabilir. Bu nedenle karşılaşılabilecek olumsuzluğu önlemek amacıyla, 

öykülere yaklaşım, Psikiyatri dalı uzmanlarından Doç. Dr. Selçuk KIRLI' nın 

görüşleri ve katkılarıyla yönlenmiştir. 

Bu incelemede Charles Mauron'un ruhçözümleyim yöntemini bir 

ölçüde benimserken, yazarın tüm yapıtlarını değil ancak 1964 -1968 dönemini 

içeren öykü- lerinden ikisini çakıştırarak ele aldık. Amaç; bilinçaltı kişiliğinin 

patalojik öğelerinin hangi safhasının bu iki metinin bilincini oluşturduğunu, 

yaşam ve ölüm izleklerinin nerede ve nasıl özleştiğini "düşey bir çözümleme" 

ile belirlemek. Yazarın bilinçdışı kişiliğinden kaynaklanan ve gözden kaçan kimi 

"olguları", "bağıntıları" ortaya çıkarmak, söz konusu metinlerde durmamacasma 

yinelenen ya da çeşitlenerek dönen simgeler ve durumları bulmak. Bunlar 

Freud'ün ilk çocukluk, cinsellik, "id - ben - üst ben", "bilinçaltı", "Ödip - Elektra 

6

 Tezer ÖZLÜ, (1987), Eski Bahçe* Eski Sevgi, İstanbul, Ada Yayınlan. İlkin Eski 



Bahçe 1978 yılında yayınlanmış. 1987 yılında tüm öyküleri adı geçen başlıkla 

yayınlanmıştır. Eski Sevgi'de yer alan öyküler almanca yazılmış ve kız kardeşi Sezer 

Duru tarafından Türkçe'ye kazandırılmıştır. Çalışmada ki alıntılar 1987 basımına göre 

düzenlenmiştir. 



112 


A.GÖKMEN/BİR RUHÇÖZÜMSEL OKUMA: TEZER ÖZLÜNÜN ... 

karmaşası" görüşleriyle açımlamak. Güncel gerçekle bilinçaltının birleşim 

noktasını arasında koşutluklar kurarak, yazarın bilinçdışı olan temel sorununu, 

günümüz Ruhçözümleyim'in gelişmiş anlayışının ışığında somutlayarak 

değerlendirmek. 

İnceleme konusu olarak ele aldığımız öykülerinden Tezer Özlü'nün ilk 

öyküsü Dönüş (1964) ikinci öykü, kitabına da adını veren Eski Bahçe (1965) 

başlıklarını taşıyor. Bu iki öykünün ortak özelliği konularının çocukluk 

dönemine ait düşlemleri içermesidir. Ruhçözümleyim, sanatçılarda, çocukluğa 

dönme istemini "Ego hizmetinde regression" olarak açıklar. Sanatçı bilinç-

altındaki materyele ulaşmak için gerçek dünyadan koparak, çocukluk dönemine 

bir ruhsal geridönüş gereksinimi göstermektedir. Tezer özlü' de bunu açıkça 31 

Ekim 1982 tarihli bir yazısında anlatır : 

"Çocukken karın beyazı, güneşin ışığını sözcüklere, anlamlara 

aktarmaya çalıştığımı anımsıyorum. Ne çocuk, ne de büyükler, içimdeki ne canlı 

ne de cansız varlığa anlam vermeye çalışıyordu...Çocuğun içindeki çocukluğa."

Biz de bu "çocukluğa" anlam verebilmek çabası ile, amacımız doğrultusunda 



onun çocukluk imgelemine dönüyoruz. 

İlk öykü Dönüş ; daha ilk sözcük, anlatıcı kahramanın çocukluğuna geri 

dönüşünü simgeler. Tezer Özlü bu öyküsünü yazdığında yirmi bir yaşındadır. 

İntihar girişimi ve tedavi sonrası ortaya koyduğu bu ilk sanatsal yaratıdan ötürü 

önem taşır. 

Öykü bir düşten çok bir sanrı görüntüsünün betimlemesiyle başlar: 

"Elimin nereye değin uzanabileceğini bilemiyorum. Karşımdaki sayısız 

pencerelere. Önündeki kurumuş ağaca. Belki de gerilmiş ipe değin. Kalabalık. 

Çığlıklar. Tüm kollar havaya kalkıyordu. O şapkasını çıkardı başından. 

Gözlerinde yaşlar belirdi gene. Ben belki de her gece aynı yerde oturuyorum... 

Gözlerim hep onlarda. Gözleri yaşlıyken bir daha göremeyecekti beni. Oysaki 

hep karşımda. Hep o. Tahta evimizin ardından bir tepe yükselirdi. İnce 

bacaklarım oraya tırmanır... Kasabaya giren yolun hemen başında bir mezarlık... 

Zaman hiç geçmiyor. Hep aynı ince bacaklar. Kafamı yorganın altmdan 

7

Tezer ÖZLÜ, Kalanlar, a.g.y, s. 17. 



113 


BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ 

çıkaramıyorum. Çıkarırsam düşlerim yok oluyorlar. İnce kemikli bir eli var. 

Benim elimi bıraktı. Büyük bir yapıya girdi. Orada ölecek birisi var. Öldü belki 

de. Ben bahçede kaldım...Onu bekledim. Gelsin. Elimi tutsun diye. Ufak 

adımlarla çıktı. Bana yaklaştı. 

• Ölmüş mü ? 

• Hayır. 

Öldüğünü anlamıştım. Ben de öldüm. Babam da. Hepimiz. Sonra ufak 

kasabada dolaştık. İnce bacaklarım açıktı. Babamı bekledik. Geldi." (s.7) 

Bu alıntıda anlatıcı kahraman çocukluğunun geçtiği kasabasını 

düşlemekte. Çocuk olduğunu "ince bacaklar"ından ve babasının elini tutup 

dolaşmasından kolaylıkla çıkarabiliyoruz. Bir düşlemi sürdürdüğünü "kafasını 

yorgan altından çıkartırsa, yok olacaklarından korktuğunu" belirlemesiyle 

vurgulamakta. İlk aşamada, sanrısal başlayan bilinçsiz imgelerin arasında 

devamlı "O" belgisiz zamiri ile gösterilen ancak bilinç düzeyinde henüz 

"kimliksiz" bir figür, imgeleminde sürekli "Hep o" olarak belirmektedir. Yaşlı 

gözleri ve başında şapka simgelemesi bunun bir " erkek" olduğunu düşündürtür. 

Ancak, ikinci aşamada, yorgan altında "uyanık halde" ve bilinçli olan yaratıcı 

düş gücü bu figürü somutlar. Önce belirsiz "O" artık bilinç düzeyine gelmiş ve 

"baba" olarak varlığı somutlamıştır. 

Bu tabloda ilk kez "bir ölüm" olayı söz konusudur. Bir ölüm durumu 

Ölüm olayı olumsuzlanmasına karşın, küçük kahramanm bilinçaltı ölüm izleğini 

maninin bir savunma mekanizması olarak geliştirmekte ve imgelemine 

gerçekleşmiş "ölüm" olarak yansıtmaktadır: "Öldüğünü anlamıştım. Ben de 

öldüm. Babam da. Hepimiz." Üstelik, bir kişinin ölümünü kendisine, babasına, 

herkese yaygınlaştırmaktadır. Yinelenen "ince bacaklar" imgesinin açık durumu, 

ruhçözümleyimde "cinsel ilişkiye her an girecek " şeklinde yorumlanır: 

"İnce bacaklarım açıktı. Babamı bekledik. Geldi." 

" Bir zamanlar babam büyük bir masa yapmıştı. Onun yaptığı tek şey 

bu masa. Eline bir kitap aldı. Oturdu. -Kalkmayacağım artık- dedi. 

Kımıldamayacağım. 

Yüzünü göremiyorum. Gövdesi hep karşımda. Yıllardır. Elindekini 

okuduğuna inanmıyorum. İnandığım hiçbir şey yok... 

Bir şey söyle. 



114 


A.GÖKMEN/BİRRUHÇÖZÜMSELOKUMA: TEZERÖZLÜNÜN ... 

Bitsin. Her şeyi bitirsin. İşin çok başındayız daha. Bitsin. 

Tümüyle...Bir kere sarılmayı denedim ona. Tüm etleri koptu. Yalnız iskelet 

kaldı kollarımda. Oturduğum masanın kenarmda her gün kendime yeni yeni 

ölümler hazırlıyorum ". (s. 7-8) 

Bu tabloda, anlatıcı kahraman "baba" ile onun yaptığı tek şey olan 

"masa" nesnesini sabitleştiriyor. Öyle ki "masa" her defasında "baba"yı 

simgeliyor. Masanın yanında, baba olsun olmasın, kendisine "yeni ölümler" 

hazırlıyor. Buradaki açık anlamlı "ölüm" sözcüğü ise gizli anlamı "orgazm"ı 

simgeleyerek iki sözcüğü eşanlamlı kılmaktadır. 

Günümüz Ruhçözümleyimde de "ölüm izleğini" "orgazm" ile 

özleştiren görüşlerin bulunduğunu biliyoruz.

8

 Bu semptomun oluşumunun 



"Elektra kompleksinden kaynaklandığı açıkça söylenebilir. Ergenlik 

dönemindeki duyumsuzlukların, cinsel çatışmaların çok yoğun olduğu, hem "işin 

başında olduğu için bitirmek" istemi ile, " ona bir kez sarılmak" istemi 

arasındaki çelişki olduğu kadar, sarıldığında " etlerin kopması ve iskeletin 

kalması" deforme imgede kendini göstermektedir. 

" Kitap düştü elinden. 

• Baba ? 

Gözleri açık. Solumayacak artık...Ağzı aralık. Yatıyorum. Gözlerim 

tavanda. 

Karanlık bir yerlerde uçuyorum. Ağaçların arasında o beliriyor. Ona 

doğru gitsem tutacağım. Başım dönüyor. Birisi yatırmış beni. Bütün içimi 

söküyor. 

Ağırlığımı yitirdim. Uçarken. Artık dönmek istemiyorum. Döneceğimi 

biliyorum. Duvarlar uzuyor. Uzuyor. Bir kedi sıçradı cama. İnliyor. Bense 

ölümleri tatmak istemiyorum. Yorganın altında alacağım hep. Hep masanın 

başında oturacağım. Birtakım yüzler geçiriyorum gözümün önünden. Saçlı. Kel. 

Gözsüz. İnsan yüzleri. Sonra tek, tek eller. Herkesin eli boynunda." (s.8) 

Elektra kompleksinden kaynaklanan, babaya olan erotik saplantı bu 

mastürbasyon sahnesinde yeniden ortaya çıkar: "karanlık bir yerlerde 

'Bkz : Lewis R.WOLBERG, (1988), The Technique of Psychoterapy, Philadelphia, 



115 


BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ 

uçuyorum... birisi yatırmış beni. Bütün içimi söküyor" . Karanlık nitelemesi 

ölümü simgeler. Başının dönmesi, içinin sökülmesi ve uçmak tanımları içinde 

devinen bir duyumsamanın "kendinden geçme" (orgazma) durumunun 

betimlemesidir. İzlek oldukça kapalı anlamıyla "orgazm = ölüm" olarak belirir. 

Kedi gibi tüm memeli hayvanlar ruh çözümleyimde "erkeği", cinsel ilişkiyi 

simgelemektedir. İç çatışmaları oldukça belirgin. Bilinçli, ölümleri tatmak 

istemez, çünkü her orgazm ölümle "ben" kontrolü sağlayamamaktadır. İmgelem 

hezeyanlı algılama içinde tüm nesneleri ve kişileri deforme eder. Deformasyon, 

uyku halinde de peşini bırakmaz; bu kez düşünde " erkek organlı kadınlar" 

görür. "Hepsi oralarını tutuyor. Boşalırken bağırıyorlar ölürcesine" (s.9) 

İğdişleştirme kompleksi kız çocuğunda, erkeklik organma sahip olmamanın 

tepkisi olarak yorumlanır. Düşteki "erkek organlı kadınlar" bu eksikliği 

tamamlarken, babanınkini görmek olarak ta yorumlanabilir. Aynı izlek bir başka 

çeşitleme ile yineleniyor : boşalma ve ölüm 

" O ihtiyar belirdi bilincimde. Onu bir kere köpeği ile sevişirken 

görmüştüm. Tahta, yıkık bir evde. İhtiyar inliyor, köpeği sıçrayarak yanında 

geziyordu." (s.9) 

"O" belgisiz zamiriyle gösterilen, kim olduğu gizli tutulan yeni bir figürü 

tanıtır. "İhtiyar" nitelemesi, o kişinin ölüme yakın olduğu çağrışımını yapar ve onu 

"sapkın" bir cinsel ilişkiyle (köpeği) canlandırır bilinçli imgeleminde. 

Bilinçaltındaki bağıntı değişmez: Köpekle sevişme - yaşlılık (ölüm) 

"Sabahleyin yola çıkıyordu. Hepimiz güldük. Gitme. Otur karşıda... 

Gülerken akmış olan yaşları sil...Ellerimi masanın üzerine uzatıyorum. Burnumu, 

dudaklarımı oynatıyorum. Sokağa çıksam geniş alanlarla karşılaşacağım. Yeni 

yapılarla. Uğultusu ile toplumun. Belki ben bunların tümünü biliyorum. Masa 

duruyor. Babam da duruyor. Ben. Masa. Babam. Baba. Ma-Be-Ba." (s.9) 

Masa ile baba'yı özdeşleştiren saplantı burada bir kez daha yineleniyor. 

Baba ile arzuladığı cinsel ilişkiyi neolojik sözcüklerle, kendisi için anlamlı olan 

sözcükler üreterek şifreler. Bu, sözcüklerin yetmediği yerde, kişinin psikotik 

ürettiği anlamı kendince bilinen sözcüklerdir. Dış dünya için Ben - Masa - Baba, 

kendi ruhsal dünyasında ; Ma-Be-Ba şifre babası ile imge dünyasında 

116 



A.GÖKMEN/BİR RUHÇÖZÜMSEL OKUMA: TEZER ÖZLÜNÜN ... 

gerçekleştirdiği sevişmeyi simgeler( kapalı anlam). 

" Kasabayı uzaktan gördüm. Çevresi yeşil ağaçlarla sarılı idi. Bütün 

gövdem uyuşmaya başladı. Her yanıma yayılıyor bu uyuşukluk. Parmaklarımın 

ucuna değin. Babam havuzun başındaki tahta evi gösterdi. Kafamı içeri soktum. 

Karanlık. İçerde bir ihtiyar köpeği ile. Bu evde doğdum ben. Ayağa kalksam, 

yere düşeceğim. Hiçbir yanım tutmayacak. Çocuklar oynuyor. Sesleri bana değin 

geliyor... Göl kıyısına koşuyorum uyanır uyanmaz...Akşam üzerleri yokuşun 

kenarında- ki bahçede oturuyorum... Sonra onunla yatıyorum. İnce, beyaz 

gövdesi var. Sabahları hiçbir şey yok...Sayı sayıyorum. Hiç olmuyor. Sonu 

gelmiyor. Ellerimi de oynatamıyorum. Belki bir gün kalkacağım. Kucağıma 

alacağım babamı. Tarlalar üzerinde yürüyebileceğiz. Ve sonra kendimi onunla 

birlikte gömeceğim." (s. 10) 

Zaman ve uzam sınırlanmasının ya da bağıntısının ortadan kalktığı düş 

durumlarında, yaratıcı düş gücü, özgürce, bir yerden bir yere gitmeyi, bir 

olaydan diğerine geçip bizim önümüze koyar. İşte ne zaman evinden ve 

kasabadan uzaklaşıp yeniden döndüğü belirtilmese de, kasaba, görsel duyu 

aracılığı ile, daha uzaktan kendisini uyarıyor. Vücudu uyuşuyor. Kasabada 

bulunan ev, ve babasını çağrıştırıyor. Bu ev kendilerinin, ama karanlık . Ölümü 

simgeleyen karanlıkta, yine belirsiz bir ihtiyar köpeği ile. Bu imge bir öncekine, 

köpeği ile sevişen ihtiyar imgelemine gönderme. Aynı izlek, bir diğer çeşitleme 

ile yinelenmiş oldu : ölüm ve sevişme 

Öykünün son satırları babasını kucağına alıp kendisiyle birlikte gömme 

istemini (imgenin açık anlamı) dile getirmekte. Bu da bize babasının ölümüyle 

kendi ölümünü birlikte gerçekleştirme arzusunu, baba-kız çocuğu arasında 

ensest bir ilişkinin (imgenin kapalı anlamı) söz konusu olduğunu ortaya koyar. 

Bir çocuk gelişiminde auto-erotizm döneminden çıkıp, nesnelere bağlanma 

düzlemine geçer. Kız çocuğu anaya bağlılıktan, babaya yönelik cinsel arzuya 

kayabilir (olumlu elektra kompleksi). Ancak ensest ilişki, genital dönemle 

ergenlik dönemi arasında "Latent" döneminde (organik - psişik) ağrı, acı 

duyma gibi travmatik özellikler taşıyorsa, (mastürbasyon ya da normal yolla) 

ulaşılan her orgazm bilinçaltında ölümle özdeşleştirilir. Bu dönem 7-8 yaş civarı 

olarak belirlenir. 



117 


BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ 

Burada "baba" bir simgedir. Doğumumuzla taşıdığımız libido (yaşamsal 

enerji), karşılaştığı ilk aşk nesnesi ile kendilerini gerçekleştirmek ister: bu da 

Anne-baba olur. Ancak bu durum bir tabudur ve bastırılır. Doğal olarak, kız 

çocuğu baba için ( simgesel ve imgelem düzeyde bile olsa ) duyduğu ensest arzu 

onda bir çeşit suçluluk duygusuna itecektir. Reich "ölüm dürtüsü kesin bir 

suçluluk kendini yok etmeyi kışkırtır"

9

 görüşüyle duruma bir yorum getirir. Son 



tablodaki eğretilemeyle saplantı izlek yinelenmiş olmaktadır. Bakışımlı bir 

açıdan: Birlikte gömme-ölüm dürtüsü Ensest ilişki - suçluluk duygusu (ölüm) 

Öyküde, yazarın bilinçaltı kişiliğini oluşturan etmenler ne denli baskı 

yapsa ve zorlasa da, kullandığı sembolik ifadelerle "ego" nun bütünlüğünü 

koruduğunu gözlemlemekteyiz. 

Eski Bahçe ( 1965) başlıklı ikinci öykü, yazarın da sanat yaşamındaki 

ikinci öyküsüdür. Bu metinde yine yazar çocukluk dönemini betimlemeye devam 

eder. Metnin anlatısı olayları iki zaman (dün - bugün - dün ) ve iki uzam bahçe 

(kasaba) - Büyük kent (İstanbul) - bahçe (kasaba), bakışıklı ve art arda bir 

biçimde kurgular. Bu kez düşlem çocukluğunun geçtiği evinin bahçesinde 

yaşadığı (saklambaç) oyunu ile başlar. 

"Korkum ninemin kaybolması ile başladı. Ninem, babam, ben bahçede 

saklambaç oynuyorduk. Ben ebe oldum... Bu tahta eve, bu doğduğum yere, bu 

ihtiyarların yanına ne diye gelmiştim ? Nerede başlıyor ? Bilmiyorum. 

Çocukluğumda mı? Yaşlılığımda mı ? Kapı çalındı. Beklemiyordum onu... 

Gel otur yanıma. Sevişelim seninle. 

Başlayamam. 

Neden ? 


Korku veriyor bana. Hep düşünceler. Bir gün boşalırken ölmek 

istiyorum. Ya da onu öldürmek" (s.l 1) 

9

Wilhelm REICH, (1926), Nevrotik Endişenin Kaynakları, in " International Journal of 



Psycho-Analyse". Çeviren: Ayşe Kurtuluş, Ankara, Yaprak Yayınevi s.324; Juliet 

MITCHELL, (1984), Psikanaliz ve Feminizm. Çeviren: Ayşe Kurtuluş, Ankara, Yaprak 

Yayınevi, s. 130 

118 



A.GÖKMEN/BİR RUHÇÖZÜMSEL OKUMA: TEZEK ÖZLÜ'NÜN... 

Bilinçli olarak ve açık anlamıyla "saklambaç " sözcüğü, çocuklukta 

oynanan bir oyun özelliği taşır ama bu eğretilemeyle simgesel niteliğe bürünür ; 

gizli yerlerde gerçekleşen oyun, bilinçaltındaki "gizli oyuna", mastürbasyon 

eğlencesine göndergedir. Bu kez, "baba" figürüne bir de "nine" katılır. Ancak bu 

durum ona "korku" vermekte, çünkü "ölüm"ü çağrıştırmaktadır. Anlatıcı bu 

"korku" güdüsünün, başka deyişle "ölüm" içgüdüsünün nereden kaynaklandığını 

bulmak için kendini sorgulamaktadır. Bilinçaltında çocukluk ve yaşlılık 

eşdeğerlidir. Çünkü ikisi de ölüme götürmektedir: çocukluk=yaşlılık (cinsel 

ilişki)-ölüm (korku) 

Kapı çalınır. Uzam değişmiştir. Anlatıcı "bugün" e döner. Bu sıralar 

yirmi iki yaşındadır ve İstanbul'da olduğunu öyküdeki betimlemelerden 

anlıyoruz. Gelen sevgilisidir. Kendisi ile sevişmek isteyen bu kişiye 

"başlayamam...Korku veriyor bana" yanıtmı verir. Olgu bir kez daha farklı bir 

durumda ortaya konur: sevişme-ölüm'ü getirecektir. Boşalırken ölmek 

istemesine şöyle bir açımlama getirilebilir:"ben" de ki libido'nun (cinsel 

dürtülerin) bir kısmı dışa yansıdığında engelle karşılaşınca (bastırılınca) bu kez 

geriye dönerek "ben"i yok etmek ister, ya da saldırganlığa dönüşerek karşı atak 

gerçekleştirir. Burada da zaten "onu öldürmek" istemi ile belirlenmiştir. Freud 

bu bağlamda "ölüm içgüdüsünü yıkıcılık ve saldırganlık içgüdüsü" ile eş anlamlı 

kullanmıştır

10



"Daha bir çok geceler. 

Yatıyoruz. O istemiyor. Ben de. Kimin kimi öldürdüğünü bilemiyorum. 

Ortada bir ölü var. Ya o. Ya ben." (s. 12) 

Karşılıklı öldürmeler. Ambivelance (hem istiyor, hem istemiyor) aynı 

travmatik durumu yaşatıyor, yine "yatma" eyleminin gerçekleştirilmesiyle 

kurulan bağıntı değişmez: Yatma (sevişme)-ölüm. 

10

S.FREUD, (1930) Psikanalize Giriş Konferansları. Çeviren: Aydın Artan, Dilek Mat. 



İstanbul s.478; Erich FROMM, (1981), Freud Dütüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları. 

119 


BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ 

Öykü anlatıcının bulundukları kentten sevgilisi ile birlikte "eski evlerini 

aramak için" kasabaya gidişleriyle devam eder. Onu bulunca her şey 

çocukluğuna döner. 

"Kenti tanıyamıyorum. Her şey öylesine eski ki. Sonra bahçeyi 

gördüm. Bahçeyi değil. Babamı tanıdım. Top oynuyordu bir basma. Topu bir 

ağaca atıyor, tutuyor atıyor gene tutuyordu...Hayır. Tanımıyorum ben burayı. 

İlk gelişim bu...Bir odada uyumaya çalışıyorum. O geliyor. Uyandırıyor 

beni...Bırak beni artık. Bu camdan çırılçıplak aşağıya atlayacağım. Sana karşı 

değil bu. Çocukluğuma karşı. Bu kente, bu eve...bu değişmeyen her şeye, bu 

ölmeyen herkese karşı. Yaşlı halimle ne değin mutlu olacağım, genç bedenim 

ölü olarak bu sokakta yatarsa." (s. 13) 

"O" belgisiz zamiri ile babanın ve sevgilinin iç içe girdiği bir figürle 

depressif tepkilerini sergiler bu bölüm. Bahçe simgeleşerek, görsel duyu aracılığı 

ile babasını imgelemine getirir. Ancak baba bahçede top oynamaktadır. Bu top 

oyunu imgesine ruhçözümleyimsel yaklaşırsak, "top" un cinselliğin bir simgesi 

olduğunu ve top'u atıp tutmanın, cinsel sevişmedeki devinim hareketlerinin, 

istem dışı eğretilemeyle, çağrıştırıldığım belirlemektedir. Tepki, hem baba 

simgesine hem de sevgiliye olur. Çünkü ikisi de sevişme nitelikli figürlerdir. 

Ancak gerçek tepki, bilinçaltına çocukluğunda yerleşmiş olan gizli izleğe, 

topluma, yerleşik değerlere, tüm baskılara bir haykırış olarak belirir. İntihar 

girişiminin gizli nedeni de burada biçimleniyor:"Yaşlı halimle ne değin mutlu 

olacağım, genç bedenim ölü olarak sokakta yatarsa"; Yaşlılar ölmüyor ama, 

kendisinin genç bedeni ölürse babası acı çekecek. Sado-mazoşist duygularla 

baba" simgesinden öç alarak kurtulacak. 

Öykü bahçede yine saklambaç ve top oyunlarını anlatarak tamamlanır. 

" Sabahleyin buldum ninemi. Babamla sarılmış yerde uyuyorlardı...Hadi 

kalkm bahçeye çıkıp oynayalım... Düşümde onun kadmlık organmın içinde bir 

de erkeklik organı olduğunu gördüm. Uyanır uyanmaz seviştik. Ortada iki ölü 

vardı Hem o. Hem ben. 

O sabah saklambaç oynarken babamı da, ninemi de aradım. Babam 

Çeviren: Aydın Artan, Dilek Mat. İstanbul, s. 162 



120 


A.GÖKMEN/BİR RUHÇÖZÜMSEL OKUMA: TEZER ÖZLÜ'NÜN ... 

çimenlerin üzerinde uyuyakalmıştı. Eli şeyindeydi. Ninemi bulamadım. O 

sabahtan beri kayıp...Babamla el ele verip her yeri aradık. Ben istemedim bu 

kadarını ama, babam tutturdu. Üstelik ağlamaya da başlamaz mı? 

Sus, istemem diye bağırdım. 

Susturamadım. Tahta eve koşup topunu getirdim. Hemen sıçrayıp ayağa 

kalktı. Aynı dünkü gibi topu ağaçlardan birine atıyor, tutuyor, atıyor, tutuyor, 

gene atıyor, gene tutuyor, ge...." (s. 14) 

Bir önceki öyküde karşılaştığımız imge " kadınlık organı içindeki 

erkeklik organı" bu öyküde de yineleniyor. Nine, hem erkek hem de kadın olarak 

ikili bir yapı sunarak kişiliksizleştiriliyor. Bu durumu, öncekinde olduğu gibi, 

Ödip (Elektra) öncesi anneye sevgi, öte yandan erkeklik organına duyulan özlem 

(kız çocuklarında eksiklikten ötürü) olarak açıklayan Freud, er dişiliğin 

kadınlarda erkeklerden daha fazla olduğunu, kız çocuğun her zaman iki sevgi 

nesnesi, anne- baba, vardır görüşünü savunur

11

. Ancak ninede görülen erkeklik 



organı babanınkini simgelemektedir. 

Ensest ilişki düşlemlerinin had safhaya ulaştığı bu bölümde, küçük kızın 

yine agresif (saldırgan) ve kıskanç davranışını gözlemliyoruz. Saklambaç 

oyununda, ninesini( başka bir kadın) bulmak ve babası ile paylaşmak istemez. 

Gösterdiği tepkiyle ağlattığı babasını, çocuksu bir güdü ile "top"unu getirerek, 

teselli eder. Top sembolüyle imgesel düzlemde cinsel ilitkiye geri döner. 

Her iki öykü, sanatçının yazınında, bize amacımız doğrultusunda, 

saplantıyla durmadan dönüp duran eğretilemeleri bazen aynı, bazen de çeşitlem 

göstererek yinelenen imgeleri açımlama olanağı verdi. // Birinci öyküde "küçük 

kız-anlatıcı", "baba" ve bir "ihtiyar" figürü şekillenirken, ikinci öyküde bunlara 

"nine" ve bir "sevgili" figürü eklenir. Baba- bir ihtiyar - nine figürleri "yaşlılar" 

sınıfına bağlanırken, "yaşlılık" nitelemesi anlatıcının bilinçaltında "ölüme 

ulaştıran süreç" olarak belirir. 

Birinci öyküde, çocukluğa dönerek anımsanan olaylar dizgesinde 

kullanılan ve kimi zaman yinelenen saplantı simgeler; masa, ma-be-ba, köpek, 

11

 Erich FROMM, a.g.y, içinde, s. 162 



121 


BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ 

kedi, kasaba, bahçe vb ..ile aynı ya da bir başka biçime dönerek gelen imgeler; 

ince bacak, köpeği ile sevişen ihtiyar bilinçaltında gizli anlamıyla duran "cinsel 

ilişki" bağıntısını kurmuş, ancak her bağıntı hemen ardından "karanlık", 

"karanlık ev," "yaşlılık", "korku" gibi simgesellerle gizli, veya açık olarak 

söylem "ölüm" olgusuyla bağıntısını gerçekleştirmiştir. İkinci öyküde bu 

simgeler ve imgeler ya aynı ya da çeşitlenerek yinelenmiştir; "top", "sevişen 

ihtiyar kadın", " ince bacaklar", "erkek organlı kadın" vb., ile istem dışı 

eğretilemeleri "saklambaç ve top oyunları" kapalı "cinsel ilişki" bağıntısını 

gene "ölüm" ile kurarak sonuçlandırmıştır.// Bu durmadan kullandığı saplantı 

simgelerle olgular arasında kurulan bağıntılar, bizi yazarın bilinçaltı kişiliğinin 

söylenine ulaştırır. Bir başka deyişle, bilinçdışı temel sorununu ortaya koyarken, 

"neden ölüm" sorusunu da çözümlemektedir. 

Öykü kahramanı, çocukluk gelişimini tamamlarken "latent" döneminde 

(bazı tiksinilen olaylara tepki) yaşadığı ensest travma (olumsuz ruhsal 

yaralanma)dan ötürü her seferinde orgazm ve cinsel ilişkiyi ölümle 

özdeşleştirir. Bilinçaltında, bu negatif otomatik düşünce ve yorumları oluşturan 

bilişsel, cognitif, şemalar halinde değişmez olarak yerleşir. Bundan böyle her 

türlü yaşamsal olayı, sosyal ya da cinsel, depressif izlekle yorumlar, bu da 

sonuçta "ölüm" e varmaktadır

12

 Zaten, yazınında "çılgın döneminde" ki 



kişiliğinin sado-mazoşist (kendini ve başkasını yok etme) iki ucu "ölüm" de 

birleşir. 

İkinci soru; yazar nasıl çılgınlık döneminde kurtuluşunu "cesaretle" 

gerçekleştirdi ? Bu soruya iki yolla yanıt verilebilir ; birincisi Freudien, ikinci 

olarak bugün benimsenen Beck'in cognitif düşüncesi. Her ikisi de ruhsal 

çatışmalardan ortaya çıkan gerginlikten kurtuluşu " yüceltme mekanizması" yla 

açıklamışlardır. 

Freud'e göre yıkıcılık (ölüm) içgüdüsü, "ben" de bulunan bir kısım 



cathexis enerjisiyle dengelenip yönü değiştirildiğinde, ben'e yaşam ihtiyaçlarını 

Doç.Dr. Selçuk Kırlı'mn açımlaması. 



122 


A.GÖKMEN/BİR RUHÇÖZÜMSEL OKUMA: TEZER ÖZLÜ'NÜN ... 

gidermek ve doğaya egemen olmak olanaklarını sunar

13

. Bu "yüceltme 



mekanizma" sidir ve Freud bunu Libido'ya bağlı olarak kullanır. Yani 

denetleyici Üst-ben (kültür) ile insan kendini ya da başkalarını yok etmek 

yerine, bu dürtülerin enerjisini doğaya egemen olma, üretmek, yaratmak gibi 

çabalara dönüştürmektedir. Böylelikle Tezer Özlü enerjisini yazınsal etkinliğe 

dönüştürmüş, "ben" den tekrar "id"e, içe dönüş yolu ile kendisine zarar 

vereceğine, dışarıya "sanat" yolu ile kendisine bir rahatlama ve boşalma 

sağlıyarak kurtuluşunu gerçekleştirmiştir. Bu süreç, sanatsal yaratıda, yaratıcının 

dinamiğinin tetikleyicisi olarak işlev kazanır. Yazar Özlü'yü de "farklı" kılan 

bu dinamiği eğer bir içgüdüye dahil etmek gerekirse bu "yaşam" olacaktır 

kuşkusuz. İçindeki boşluğu ancak böylelikle dolduracak ve var olduğunu 

duyumsayacaktır : "Bu yaşam, beni ancak içimde esen rüzgarları, içimde seven 

sevgileri, içimde ölen ölümü, içimden taşmak isteyen yaşamı sözcüklere 

dönüştürebildiğim zaman ve sözcükler, o rüzgara, o ölüme, o sevgiye 

yaklaşabildiği zaman dolduruyor."

 14 

Zaman ve uzam sınırlarının olmadığı, düş ve düşlemlerde özgür, 



sonsuzca bağımsızdı Tezer. Hem kendi istemlerini, korkularını, hem de insanı ve 

dünyayı simgelerle, imgelerle, eğretilemelerle anlamlandırmaya çalıştı. Bu 

özellikler bize bir başka yazın türünü "şiiri" anıştırır. Bu dönemin öyküleri biçim 

ve biçem açısından "düz yazı şiir" tekniklerini barındırırken, kimi zaman 



gerçeküstücülüğe bile uzanır. Kısa ve devrik cümleler, yatay ve düşey 

tümce,bazen tek bir sözce bazen sözceler dizini, uydurma sözler...O kendi 



bilinçaltının şiirini, yaşamı ölümle yazdı. Ve yapıtlarında ölümsüzlüğe 

ulaştı. 

Mani- depresif : Ahlak ve toplum setlerini kırmaya yönelen şiddetli bir coşkunlukla 

kendini belli eden akıl hastalığı. Tersi kendini suçlamak ve içine kapanmak biçiminde 

13

 Erich FROMM, (1981), Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları içinde, a.g.y, 



ss.181-183; ayrıca bkz:Octave MANNONI, (1992), Freud, Çeviren: Y.Atayman-

T.Kurultay, İstanbul, Alan Yayıncılık, s. 169 

14

Tezer ÖZLÜ, Yaşamın Ucuna Yolculuk, a.g.y, s. 20 



123 


BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ 

beliren melankolidir. 



KAYNAKLAR 

ÖZLÜ, Tezer. (1995), Kalanlar, İstanbul YKY, s. 19. 

ÖZLÜ, Tezer. (1994), Yaşamın Ucuna Yolculuk, İstanbul, YKY, s.l 1 

Cari Gustave Jung'un tüm psişik enerjiyi Libido olarak tanımlamasından sonra, 

Freud tüm içgüdülerin kaynağı Yaşam içgüdüsüne ait olmayan içgüdülere, 

tam karşıtı, Ölüm içgüdüsü adını vermiş ve insan varlığını bu iki içgüdünün 

merkezi yapmıştır. 

ERBİL, Leyla. (1995), Tezer Ozlü'den Leylâ Erbil'e Mektuplar, İstanbul, 

YKY, 1995, "Son Aşk", s. 11 

ÖZLÜ, Tezer. Kalanlar, a.g.y, s. 196., Yaşamın Ucuna Yolculuk, a.g.y, s.65. 

ÖZLÜ, Tezer. (1987), Eski Bahçe* Eski Sevgi, İstanbul, Ada Yayınları. İlkin 

Eski Bahçe 1978 yılında yayınlanmış. 1987 yılında tüm öyküleri adı geçen 

başlıkla yayınlanmıştır. Eski Sevgi'de yer alan öyküler almanca yazılmış ve 

kız kardeşi Sezer Duru tarafından Türkçe'ye kazandırılmıştır. Çalışmada ki 

alıntılar 1987 basımına göre düzenlenmiştir. 

ÖZLÜ, Tezer. Kalanlar, a.g.y, s. 17 

WOLBERG, Lewis R. (1988), The Technique of Psychoterapy, Philadelphia, 

REICH, Wilhelm (1926), Nevrotik Endişenin Kaynakları, in " International 

Journal of Psycho-Analyse". Çeviren: Ayşe Kurtuluş, Ankara, Yaprak 

Yayınevi s.324; Juliet MITCHELL, (1984), Psikanaliz ve Feminizm. 

Çeviren: Ayşe Kurtuluş, Ankara, Yaprak Yayınevi, s. 130. 

FREUD, S. (1930) Psikanalize Giriş Konferansları. Çeviren: Aydın Artan, 

Dilek Mat. İstanbul s.478; Erich FROMM, (1981), Freud Dütüncesinin 



Büyüklüğü ve Sınırları. Çeviren: Aydın Artan, Dilek Mat. İstanbul, s. 162. 

FROMM, Erich, a.g.y, içinde, s. 162. 

Doç.Dr. Selçuk Kırlı'nın açımlaması. 

FROMM, Erich (1981), Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları içinde, 

a.g.y, ss. 181-183; ayrıca bkz:Octave MANNONI, (1992), Freud, Çeviren: 

Y.Atayman-T.Kurultay, İstanbul, Alan Yayıncılık, s. 169. 



ÖZLÜ, Tezer. Yaşamın Ucuna Yolculuk, a.g.y, s. 20. 

124 

Yüklə 112,89 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə