DOI: 10.7816/idil-05-25-01 idil, 2016, Cilt 5, Sayı 25, Volume 5, Issue 25
1315
www.idildergisi.com
sosyal sınıfların doğmasına sebep olduğunu ve sanayinin gelişmesiyle birlikte işçi
nüfusunun da arttığını belirtir.
Sanayi Devrimi öncesi Avrupa’da eğitimsiz, oldukça az bir ücretle çalışan,
yaşama koşulları kötü olan, sendika, grev ve oy verme hakkı bulunmayan ve
geçimlerini sağlayabilmek için emeklerini satmak zorunda olan bir işçi sınıfı vardır.
Ancak bu dönemden sonra kişinin sosyal hiyerarşideki yerini hayatını nasıl kazandığı
belirlemeye başlar. Sanayi Devrimi ile birlikte hak arayışı içine girecek yeni bir işçi
sınıfı doğmuş, kurulan sendikalarda yer alan işçi sınıfının ideolojik tepkileri sosyalizm
olarak görülmüştür. Sosyal hakları veren sınıf olarak yine burjuva sınıfı toplumun en
üst katmanını, en zengin sınıfı oluşturmuştur. Sanayi Devrimi büyük bir çoğunluğu
oluşturan işgücü ve herşeyi kontrol eden azınlık zengin sınıf arasında yaşanmaktadır.
Sanayileşme ile birlikte ortaya çıkan sorunlardan bir tanesi de çocuk işçi
sorunudur (Görsel. 9,10). Demir ve kömür madenlerinde çocuk işçi çalıştırılması
çıkartılan yasalarla engellenmek istense de (Gökdağ, 2002:102) her yaştan ve
cinsiyetten çocuğun bu dönemde ağır koşullarda çalıştırıldığı bilinmektedir.
Thompson (1966:335) Sanayi Devrimi’nin sürdüğü yıllarda, başta İngiltere olmak
üzere çeşitli Avrupa ülkelerinde çocukların yoğun olarak çalıştırıldığını ifade
etmektedir. Kadınlar ve çocuklar, becerikli ve işbirliğine istekli olmaları nedeniyle,
teknoloji ve örgüt deneylerine erkeklerden daha yatkın olan işgücü olarak
görülmüştür. 19. yüzyıl için yeni olan, kadın ve çocukların erkeklerden daha ucuz bir
işgücü olmaları değil, takım halinde çalışmaya uygun ve daha iyi huylu olduklarından
yenilikçi teknolojisiyle hızla büyüyen ve yoğun çalışma gerektiren fabrikalarda ve
evsel üretimde sistematik bir biçimde (Bock,2004:117) tercih edilmeleri olmuştur.
Günindi Ersöz (1997) kadının üretim hayatı içinde yer almasının insanlık tarihi kadar
eski bir olgu olduğunu, buna karşın ücret karşılığı çalışmaya başlamasının 19.
yüzyılda teknik, teknolojik, ekonomik ve toplumsal birtakım değişikliklere yol açan
Sanayi Devrimi ile birlikte gerçekleştiğini belirtir. İnsanlık tarihi başlangıcından beri
üretim hayatında yer alan kadın, Sanayi Devrimi ile birlikte dışarıda ücret karşılığı
çalışmaya başlamıştır. Bu nedenle, kadının çalışma yaşamına bugün anladığımız
anlamda işçi statüsü ile katılışının Sanayi Devrimi’nin doğuşu ile başlayıp gelişimine
paralel biçimde gittikçe yaygınlaşıp, yoğunlaştığı söylenebilir.
Gürcüm, B. H. ve Arslan, A. (2016). Süfraj Hareketini Hazırlayan Etmenlerin Tekstil Sanayi Bağlamında İrdelenmesi. idil, 5 (25), s.1305-1350.
.
www.idildergisi.com
1316
Görsel.9(solda)- Kingston kömür madenlerinde (Pensilvanya) çalışan kovacı çocuklar (URL9)
Görsel.10(sağda)-Brazos Valley Pamuk İplik Tesisi’nde (Teksas) çalışan 14 yaşındaki eğirmeci kız
(URL10)
Bütün bu gelişmeler kadınların konumunu hemen değiştirmez, ancak kentlerin
ortaya çıkmasıyla birlikte, mübadele ekonomisi ve ticaret, bunu müteakip de
kadınların eve kapatılma süreci (Akalın, 2002) başlar. Bu arada insanların doğaya ve
hemcinslerine egemen olma çabaları, savaş ve savaş ganimetlerine önem
kazandırmıştır. Fiziksel güç ve üstünlüğü geçerli hatta onun da ötesinde gerekli kılan
tüm bu oluşumlar, kadın ile erkeğin önce aile sonra toplum içindeki yerlerini
etkilemekte gecikmemiştir. Rüstemzade (1987) bu konuda şunları belirtir:
Avcılık, madencilik, üretim araçlarının yapımı, askerlik gibi güç gerektiren
işleri erkek; yemek, temizlik, çocuk bakımı, ev yönetimi, dikiş nakış gibi şefkati ve
yumuşaklığı gerektiren işleri de kadın üstlenmiştir. Bu yeni işbölümüyle kadına, erkeğe
oranla daha az bir değer verilirken; çeşitli değerlere sahip olan yani mal varlığı çoğalan
erkeğe daha fazla bir değer verilerek toplumsal konumu güçlenmiştir.
17. ve 18. yüzyıla gelindiğinde ise feodal ekonomik sistemin yerini kapitalist
ekonomik sistem almıştır. Bu yeni ekonomik sistem, ekonomideki gelişmelerin yanı
sıra siyasette de önemli değişmelerin olmasının önünü açmış, bunun sonucunda
sanayideki gelişmeler aile işletmelerinin ortadan kalkmasına bu da kadınların ellerinde
kalan sınırlı sayıdaki mesleklerin azalmasına neden olmuştur. Çıtak (2008:28)
erkeklerin işsiz kalma riskleri arttıkça kadınların emek piyasalarında olmalarından ve
onlarla rekabet etme mecburiyetinden duyulan rahatsızlık artmıştır, şeklinde ifade
eder. O dönemde kadınların emek piyasasından çekilmeleri kapitalist patronların da
DOI: 10.7816/idil-05-25-01 idil, 2016, Cilt 5, Sayı 25, Volume 5, Issue 25
1317
www.idildergisi.com
işine gelmiş, kadınları yedek işgücü olarak evlerinde tutmayı yeğlemişlerdir (Akalın,
2002). 19. yüzyılda ise teknolojik gelişmelerle, biyolojik gerekçeler ortadan kalktığı
halde cinsiyete dayalı iş bölümünün biçim değiştirerek devam ettiği görülmektedir.
Erkekler ekonomik üretime ve politik örgütlenmeye dönük beceri ve işlevleri yerine
getirirken, kadınlar çocukların toplumsallaşmasına ve iş gücünün yenilenmesine
dönük işlevleri yüklenmeye devam etmiştir (Acar, 1989). Toplumsal yapıda bu
değişimler olurken, kadının toplumsal kuralları ve rolleri belirleyen ve bireylerin
kendi benliklerine yabancılaşmasına neden olan en önemli etken olan dinlerdeki üstün
konumu da ortadan kalkmıştır. Ataerkil dinlerin ortaya çıkışı ile birlikte kadının
statüsündeki düşüş hızlanmaya başlamış ve ortaya çıktıkları dönemde toplumsal
ilişkileri düzenleme işlerini üstlenen tüm tek tanrılı dinler, kadını anne ve eş olarak
tanımlamış, kadın ve erkek arasında kesin bir hiyerarşi kurmuştur (Usluer, 2000;
Akalın, 2002). Bütün bu gelişmelerin sonucunda kadınlar eski konumlarına göre,
siyasi, dini ve iktisadi yaşamın her alanında kayıplara uğramışlardır. Kadınlar
bunlardan korunabilmek için bir karşı kültür ve alışılmış sosyal pratiklerin dışında
pratikler geliştirerek karşı koymaya çalışmışlardır (Akalın, 2002; Çıtak 2008:29).
İngiltere’de 18. yüzyılda buhar makinesinin bulunuşu ile insan gücünün
sınırlılıklarından uzak mekanik düzenlemeler insan organlarının önüne geçmiş ve bu
durum tüm üretim sürecini baştan aşağı değiştirmiştir. Üretimde el emeğinin yerine
makine kullanıldığı için daha nitelikli malzeme üreten fabrikalar kurulmaya
başlanmıştır (Rüstemzade, 1987). O dönemlerde de en önemli maliyet işgücü maliyeti
olduğundan önce çalışma süreleri acımasızca uzatılıp, daha sonra da ücretlerin
olabildiğince düşürüldüğü görülmektedir. Durum böyle olunca, sayıları gittikçe
çoğalan işçi aileleri gün geçtikçe dayanılmaz hal alan ekonomik sıkıntılardan
kurtulabilmek amacıyla tüm aile fertleriyle birlikte çalışarak gelir kazanmak zorunda
kalmıştır (Rüstemzade, 1987). Böylece geleneksel olarak tarım kesiminde, evlerde
kurulu tezgâhlarda ve ağırlıklı olarak dokuma işlerinde ya da fabrika niteliği
taşımayan küçük atölyelerde çalışan kadınlar geniş bir biçimde fabrika niteliğindeki
sanayi kuruluşlarında istihdam edilmeye başlanmıştı (Makal, 2001). Sanayi
Devrimi’ni müteakip erkekler toprak işleme veya çiftçilik dışında fabrika ve büro
işlerinde; kadınlar da mürebbiyelik veya hizmetçilik dışında büro ve fabrika işlerinde
çalışmaya başlamışlardır. Böylece kadınlar, çalışma hayatlarını işçi sıfatıyla üretime
katılarak ve az da olsa elde ettikleri gelir ile aile bütçesine katkıda bulunarak
sürdürmeye başlamışlardır (Rüstemzade, 1987; Çıtak 2008:30).