19
başlayan Reform
hareketi, Avrupa’ya hızla yayıldı. Kilise mülklerine el konuldu.
Reform hareketi, Avrupa’da kilisenin maddi ve manevi alandaki egemenliğini yıktı.
“Kilise mülkleri, geleneksel toprak mülkiyeti ilişkilerinin dinsel dayanağını
oluşturuyordu. Bu dayanak yıkıldıktan sonra geleneksel düzenin uzun süre ayakta
tutulması mümkün değildi” (Marx, 2011: 694).
17. yüzyıla gelindiğinde, kapitalizm İngiltere’de hızla gelişmeye devam
ediyordu. Fakat merkantilist sınırlamalar ve kral tarafından belirli gruplara verilen
ekonomik ayrıcalıklar, yeni kapitalist sınıfın kâr arayışına engel olmaktaydı. Yeni
ekonomik düzen, öncülünün sınırlayıcı siyasal kurumlarından kurtulma
ihtiyacındaydı. İki ekonomik düzenin kurumlarının çatışma hâlinde olduğu bu
yüzyılda önemli siyasal gelişmeler yaşandı. Kralın keyfî yönetimine karşı halk
yığınları ve kapitalist sınıf birlikte savaştı. 1640 yılında toplanan ve on iki yıl süren
Uzun Parlamento, kral tarafından verilen tüm tekelleri iptal etti. 1688 burjuva
devriminden sonra ise vergi koyma, askere alma ve ordu bütçesi kararlarında
parlamento yetkili kılındı. “Çoğu zaman olduğu gibi, bu noktada da iktisat siyaseti
önceledi” (Kılıçbay, 2014: 10).
17. yüzyılda, entelektüel ortamın da hızla değişen ekonomik ve toplumsal yapıya
koşut olarak geliştiğine tanık olundu. Bu çağda, insan doğasına ilişkin yeni kuramlar
ortaya atıldı (Hunt, 2009: 57). Liberalizm ve bireycilik düşünceleri gelişti.
Aydınlanma düşünürleri geleneksel düşünme biçimlerinden kopup, akıl yoluyla
gerçeğe ulaşılabileceğini yazdılar. Bu, evreni anlama ve açıklamada köklü bir referans
kaymasıydı (Üşür, 2003: 217) ve kapitalizmin, faaliyetlerini kısıtlayan kurumlardan
ve düşünce sistemlerinden özgürleşmesinde önemli bir adımdı.
20
18. yüzyılın ikinci yarısında, kapitalizmin yükselişindeki en önemli aşama, hatta
Hobsbawm’ın deyimiyle “insan yaşamının yazılı belgelere geçmiş tarihindeki en
köklü dönüşüm” (Hobsbawm, 2005: 13) olan sanayi devrimi gerçekleşti.
Kapitalizmin bu tarihten [Tudor devrinin sonları] sonraki hızlı yol alışında iki dönüm
noktası oldu. Bunlardan biri on yedinci yüzyıldaki (…) imtiyazlı şirketler içindeki
mücadeleleri ve Cromwell devrimiyle doruğuna varan tekelciliğe karşı parlamenter
mücadeleyi içeren siyasal ve toplumsal değişimlerdi. (…) İkinci dönüm noktası ise (…)
endüstri devrimidir (Dobb, 1992: 18).
Sanayi devrimiyle, üretimi eskisinden çok daha hızlı ve daha az emek
kullanılarak gerçekleştirecek
makineler keşfedildi, teknik yenilikler hızla çoğaldı.
1750 yılına gelindiğinde İngiltere, ulusal ölçekte bir piyasa ekonomisiydi
(Hobsbawm, 2005: 26).
18. yüzyılda, kapitalizm geliştikçe ve sermaye artışının kaynağı ticaretten
üretime kaydıkça, artık değerin kaynağının üretim süreci olduğu anlaşıldı. Orta Çağ’ın
sonlarından sanayi devrimine kadarki dönemde iktisadi düşünce ve politikada hâkim
olan, artığın kaynağının ticaret olduğunu söyleyen Merkantilist teoriler
14
, ekonomik
yapıdaki bu dönüşümle birlikte itibar kaybetti.
18. yüzyılın ilk yarısında gelişen Fizyokrasi, artığın kaynağının üretim olduğunu
söyledi. Fizyokratlar, ekonomiyi “doğal düzen” ile açıkladılar ve merkantilist
sınırlamaları doğal düzene aykırı gördükleri için reddettiler.
1776 yılında, kapitalist üretim tarzının ilk bütünlüklü ve kapsamlı incelemesi,
İngiltere’de yayınlandı.
14
Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte, 17. yüzyılda merkantilist düşüncede de bir dönüşüm yaşanmıştır. Bu
dönemin merkantilist yazarları, üretim konusuna ağırlık vermeye başlamışlardır (Öziş, 2001).