Altın Yataklarının Bitkiler ile Ayrıştırılması



Yüklə 69,07 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix03.05.2018
ölçüsü69,07 Kb.
#41461


1 Aralık 2013

88

Makale



www.madencilik-turkiye.com

1

00 yıl önce yayınlanan “Altın Yataklarının Bitkiler ile 



Ayrıştırılması” isimli makalede, Guyana’da yetişen Ba-

romalli ağacının (Catostemma fragrans) altın içerdiği 

bildirilmiştir. Bu makale ile ağaçlardaki altın içeriği 

analizinin, toprak veya diğer örtü ile gizlenmiş mineralizasyon 

bölgelerinin tespit edilmesinde yardımcı olabileceği ilk kez or-

taya atılmıştır. Takip eden 80 yılda, bitkilerde bulunan altın ile 

ilgili yeni veriler içeren bir kaç yayın daha yapılmıştır. Bu veri-

lerden biri de Çekoslovakya’da Atkuyruğu (Equisetum) külün-

de bulunan şaşırtıcı derecede yüksek altın oranıdır (640 ppm 

Au). Bu kadar yüksek bir konsantrasyon, atkuyruğu bitkisinin 

sadece yetiştirilip toplanmasından ve külünden altın ayrıştırıl-

ması ile altın madenciliği yapılabileceği anlamına gelmektedir! 

Ancak bu şekilde yapılacak 

olası altın ‘fitomadenciliği’nin 

aslında yetersiz analitik tek-

niğin yol açtığı bir hatadan 

başka birşey olmadığı ispat-

lanmıştır. Alüvyon madenci-

liğinde kullanılan sedimanın 

ağırlığa bağlı ayrıştırılma-

sından başka hiçbir yöntem, 

altın barındıran kayaların 

zeminden fiziken alınıp tipik 

olarak ‘zengin’ bile olmayan 

altın yatağındaki iz miktar-

daki altını ayrıştırmak için 

işlenmesi yönteminin yerini 

dolduramamaktadır.

Bitkilerde bulunan altın gözlemleri, araştırmacıların ve madenci-

lerin hayalgücünü teşvik etmiş, geçen 40 yıl içinde analitik kimya 

dalındaki önemli gelişmeler sayesinde bitkilerdeki altın içeriği 

hakkında oldukça kapsamlı bir veritabanı oluşturulmuştur.

Altın Aramasında Bitkilerin Kullanılmasında 

Dikkate Alınacak Etkenler

Sibiryalı keşif biyojeokimyageri Alexander Kovalevski, farklı 

bitki türleri tarafından metallerin emilimi ile ilgili çok kapsamlı 

çalışmalar yürütmüş ve her bitkinin metal alımında gösterdiği 

direnç derecesine göre bitkileri dört grupta sınıflandırmıştır. 

Bu direnç, kök sisteminin toprağa temas ettiği arayüzde veya 

bitkinin başka dokuları arasında olabilir. Örneğin, Kara Ladin’de 

(Picea mariana) uranyum ince dallarda toplanırken, ibrelerdeki 

konsantrasyon çok daha düşüktür. Bu koşulda dallar “neredey-

se dirençsiz” olarak değerlendirilir ve ibreler de daha düşük 

dirençli bir sonraki sınıfta kabul edilir. Tam olarak ‘dirençsiz’ bir 

bitki bulunamaz çünkü tüm bitkilerin bir elementi daha fazla 

ememeyecekleri bir eşikleri vardır. Ancak, bazı bitki dokuları 

neredeyse dirençsizdir.

Altın Aramacılığında

Bitkilerin Gücü

Colin E. Dunn

PhD, P.Geo, Consulting Geochemist

British Columbia - Canada

Türkiye’de 

kaydedilmiş 

9.000’den 

fazla bitki 

türünün birkaçı, 

biyojeokimyasal 

keşif için olası 

araç olarak 

değerlendirile-

bilmektedir.

Şekil 1: Bitkilerin kimyasal gücü. Kuzey Vancouver Adası’nda oksidize olmamış til 

üzerindeki oksidize olmuş til. Kökler oksidize olmamış maddeye kadar ilerlemiş (ka-

lem ölçektir) ve köklerden salınan organik asitler sedimanın yerel olarak oksidize 

olmasına yol açmış.



Her saha jeoloğu büyük ihtimalle sıradışı fiziki gücü olan bit-

kilerle karşılaşmıştır. Kökler kaya çatlaklarını çatlatabilir ve bü-

yümekte olan bitkiye sağlam bir destek sağlamak ve hayatta 

kalmaları için gerekli su ve besinlere erişmek amacıyla yerel 

olarak yüzeyin çok derinlerine inebilir.

Köklerin bu büyük fiziki gücünün yanı sıra hemen çevrelerin-

de de güçlü bir kimyasal mikrokozmos bulunur. Bitki-substrat 

arayüzünün yüksek derecede aşındırıcı doğası, köklerin oksit-

lenmemiş maddeye doğru ilerlerken sediman oksidasyon du-

rumunu nasıl değiştirdiği Şekil 1’de görülebilir.

Bu arayüzde kökler çok seçici olabilir, bitkinin hayatta kalması 

ve genel sağlığı için gerekli elementleri emerek, zararlı olabile-

cekleri dışarda bırakabilir ve diğerlerini de tolere edebilir. Ele-

mentler, kökler tarafından emildiğinde bitkinin büyüme gerek-

sinimlerine göre dağılır. ‘Tolere edilen’ elementler çoğunlukla 

bitkinin uç bölgelerine taşınarak zarar riski düşürülür. Altın da 

bu ‘tolere edilen’ elementlerden biridir. Birçok türde altının en 

yüksek konsantrasyonda görüldüğü yerler ağaç kabuğu, ince 

dallar ve yaprak uçlarıdır. Avustralya’da CSIRO’da yapılan hid-

roponik çalışmalar da altının, ince dalların kabuk kısımlarında 

yoğunlaştığını göstermiştir. Altın arama perspektifiyle bakıl-

dığında bu ‘akropetal’ eğilim iyi bir tesadüftür çünkü ağaç ve 

çalıların dış kısımları, toplanması en kolay parçalarıdır.

Altın, bitkilere çeşitli bileşikler içinde girebilir; 

 •

Klorürlü bileşikler, örneğin Au2Cl6



 •

Bromürlü bileşikler, örneğin oksidan olarak sulfat iyonu eşliğinde Au2Br6

 •

Bazı iyot bileşikler



 •

Tiyosulfat

 •

Organik bileşikler 



Şekil 2: Ağaç kabuğundaki altın (çizgi ölçek 1 mikrondur). Vancouver Adası Wash-

ington Dağı’nda bir dağ sugası (Tsuga mertensiana) dış kabuğunun iç yüzeyinde 

gelişmemiş altın görünümü. Şekil 2a’da görülen ok, Şekil 2b’de büyütülüp geri 

saçılım modunda görüntülendiğinde bitki dokularında çözünmüş altının bir 

merkezde toplanarak bitki yapısı içinde oluşturduğu minik altın kristali gösteriyor.


1 Aralık 2013

90

Son gruplarda yer alan siyanojenik glikozitler 1000’den fazla 



bitki türü tarafından üretilmektedir. Bitkiler bu bileşikleri dört 

aminoasitten birini kullanarak yaparlar. Siyanürlü bileşiklerin 

bulunduğu ortamlarda altının çözünürlüğü yüksek olduğu için 

bu bileşikler altının bitki yapılarına girmesi için harika yollardır. 

Prunus cinsindeki bazı bitkiler ile gülgiller familyasından bazı 

bitkilerde siyanojenik glikozitler bulunur.

Elementlerin bir bitki içinde nerede toplandığını gözlemlemek 

için taramalı elektron mikroskopu (SEM) kullanılabilir. Jeolojide 

bilinmeyenler dahil, bazı sıradan mineral fazların varlığıyla ilgili 

sadece birkaç çalışma yapılmış olsa da varlıklarıyla ilgili kanıt-

lar mevcuttur. Örneğin, SEM’i geri saçılım ayarına getirip ‘parlak 

noktalar’ı (atomik sayısı yüksek elementler) bir X-ışını floresans 

eki ile analiz ederek özgün fazlar (ör. kayalarda görülmeyen Au-

Ni) gözlenmiştir. Bitki yapılarında oluşan ağır metal fazlarının ço-

ğunun çapı 2 μm’den küçük olarak ortaya çıkmaktadır. Şekil 2’de 

Vancouver Adası’nda bir altın yatağında yetişen bir ağacın ka-

buğundaki kristal yapıdaki altın görülmekte ve şekil, organik ile 

inorganik dünyalar arasındaki yakın ilişkiyi göstermektedir. Şekil 

2’deki altın kristali sadece 1’e 0,5μm’dir. Şunu da belirtmek gere-

kir ki; bitkiler toprak ve kayalar üzerinde büyüse de, bu bileşikler 

eriyik haline gelip, zarlardan bitki dokularına geçtikten sonra tek-

rar amorf mineral fazlara ve mineral kristallerine dönüşebilirler.

Bitkilerdeki Altın İle Toprak Ve Kayalardaki 

Altının İlişkisi

Topraklardaki ve bu topraklarda yetişen ağaçlardaki altın 

içeriğinin arasında güçlü bir ilişki olması beklenebilir. Gerçek 

dünya nadiren bu derece basittir. Toprak ile ağaç veya çalının 

kimyasını karşılaştırmak amacıyla uygulanan alışıldık prose-

dür, küçük bir torba toprak örneği ve nispeten daha büyük bir 

torba bitki dokusu toplamaktır. Ancak, bu yöntemde şu gibi 

temel sorunlar vardır:

 •

Hangi toprak katmanı toplanmalıdır?



 •

Toprağın, hangi tane boyutu analiz edilmelidir?

 •

Hangi ağaç, doku tipi (ve ağacın hangi kısmından; tepe veya dip, 



kuzey veya güney) toplanıp altındaki toprak ile karşılaştırılmalıdır?

 •

Bitki kimyasında mevsimsel varyasyonlar olduğuna göre bu kar-



şılaştırma yılın hangi zamanı yapılmalıdır?

Tipik olarak, her toprak katmanının ve o toprağın her tane 

boyutunun farklı altın içeriği vardır. Benzer şekilde, her bitki 

doku tipinin farklı altın toplama ve depolama becerisi vardır ve 

canlı doku içindeki konsantrasyonlar mevsimlere bağlı olarak 

değişir. Toprak örneğinin genellikle tek bir tabakadan alınan 

bir avuç materyalden fazla olmaması, ve büyük bir ağacın kö-

künün ulaşabildiği tüm toprak tabakalarından metreküplerce 

toprağın yanında çok küçük bir kısmını temsil etmesi de prob-

lemi büyütmektedir. Güney British Columbia’daki Nickel Plate 

madeni yakınlarındaki altın içeren topraklarda, toprak profi-

linde derine inildikçe ağaçlardaki (Douglas göknarı ve Engel-

mann ladini kabuğundaki) altın ve arsenik içeriği ile toprağın 

altın içeriği giderek daha yakın ilişkili hale gelmektedir (Tablo 

1). Buradan çıkarılacak sonuç şudur; ağaçların bulunduğu çev-

rede ayrıştırdığı altının çoğunun kaynağı, toprak profilinin C 

horizonu ve kısmen daha az miktarda yüzey tabakasıdır.

Toprak ve bitkilerin altın içerikleri arasında neden her zaman 

güçlü bir ilişki olması beklenmezse aynı nedenlerden dolayı, 

kayaların altın örneği için analiz edilmesi ile o kayada yetişen 

bitkinin altın içeriği arasında iyi bir korelasyon beklenemez. Ti-

pik olarak kayalardaki altın heterojen olarak dağılmış olduğu 

için tek bir örnekte bulunacak birkaç altın parçacığı (ki belki 

de iyi bir prospect olarak değerlendirilecektir) olabilir ancak 

birkaç santimetre ötedeki bir başka kaya parçasında altın tes-

pit edilemeyebilir. Bu substrata kök salmış bir bitki, bu kayanın 

önemli büyüklükte bir kısmının jeokimyasal özellikleriyle kar-

şılaşmış, bu nedenle de, alanın altın potansiyelini el ile toplan-

mış birkaç örnekten elde edilen litojeokimyasal özelliklerinden 

daha gerçekçi şekilde ortaya koyabilir (Tablo 2).

Bitki Dokularının Toplanması

Her bitki türünün periyodik tablo dolusu kimyasal elementle-

re karşı farklı gereksinimleri ve toleransları vardır. Artık litera-

türde, hangi bitkinin hangi parçasının altın aramada daha bilgi 

verici olacağı yönünde faydalı kılavuzlar olsa da, araştırmaya 

bir ön çalışmayla başlamak genellikle işe yarar. Bu sayede, öne-

rilen arama bölgesinde hangi türün daha yaygın olduğu    

Alan

Kayalar

Göknar dalları

kül

Göknar dalları

kuru

Au ppb

Au ppb

Au ppb

A

684

845

17

B

553

258

5

C

165

456

9

D

84

634

13

E

7

512

10

F

<2

540

11

G

<2

1.820

36

Tablo 2. Güney British Columbia’da bir altın yatağı çevresinde Pasifik gümüşi 

göknar (Abies amabilis) dalları ve kayalardaki altın konsantrasyonlarının 

karşılaştırılması. Kaya örneklerinin her biri, alan içindeki her göknar ağacı 

köklerinin sardığı kayalardan toplanmıştır. Farklılıkların, kayalardaki altın 

dağılımının ve kayalardaki altın içeriğinin ağaçların yaygın kök sistemleri 

tarafından emiliminin heterojen olmasıyla açıklanabilir.

Douglas göknarı 

kabuğu (n=12)

Engelmann ladini 

kabuğu (n+13)

Au (ppb)

As (ppm)

Au (ppb)

As (ppm)

Orman ölü örtüsü

.13

.10

.48

.58

A Horizonu

.63

.63

.65

.65

B Horizonu

.60

.55

.79

.80

C Horizonu

.76

.64

.90

.88

Tablo 1. Douglas göknarı (Pseudotsuga menziesii) ve Engelmann ladini 

(Picea engelmannii) kabuğundaki altın ve arsenik içeriği ile çeşitli toprak 

horizonlarındaki değerleri arasındaki korelasyon katsayısıları (r). Katsayıların, 

derine inildikçe (orman ölü örtüsünden A, B, C horizonlarına) artması ağaçların 

kök sistemlerinin bu elementlerin çoğunu en alttaki toprak horizonundan (C) 

emdiğine işaret etmektedir. Ağaçlar adeta ‘madencilik’ yaparak madenleri 

derinlerden çıkarmaktadır.




1 Aralık 2013

92

tespit edilip (çok sayıda türü karıştırmak iyi bir fikir değildir 



çünkü türlerin metalleri depolamaları değişkenlik göstere-

bilir), bazı stratejik alanlarda -ör. bilinen veya şüphelenilen 

mineralizasyon bölgelerinde ve ayrıca mineralizasyondan 

uzaktaki seviyeleri belirlemek için arkaplandaki bölgelerde 

çok tür ve çok doku içeren küçük bir örneklem yapma fırsatı 

değerlendirilebilir. Ancak, zaman ve/veya lojistik kısıtlamalar 

bu aşamaya engel olursa örneklem seçimi yayınlanmış (litera-

tür) verilere dayandırılmalıdır.

Tüm dünyada kuzey (boreal) ormanlarında ibreli ağaçlar bas-

kındır. Bazı ibreli türler (ör. Pinus brutia; Türk çamı) güney 

ve batı Türkiye’ye dağılmış bir şekilde oldukça yaygın olarak 

bulunur. İbreli türler, 350 milyon yıldan uzun süredir evril-

mektedir ve bu süre içinde metaller ve diğer elementler ile 

ilgili gelişmiş seçicilik ve tolerans özelliklerine sahip hale gel-

mişlerdir. Hem fiziksel hem de kimyasal olarak aşırı uçlardaki 

çevre özelliklerine dayanıklıdırlar. Pul pul tarzında kabukları 

olan türlerde altın, dış kabuğun pulsu kısımlarında yoğunla-

şıp, kabuğun iç kısımlarında ve gövde içinde önemli oranda 

daha düşük olma eğilimindedir.

İnce dallar, özellikle son birkaç yılda gelişmiş olanlar da arsenik 

ve antimon gibi altınla yakından ilişkili ‘rehber’ {pathfinder} ele-

mentlerin yanısıra altın depolar. Her ince dal örneklemi benzer 

yıllarda büyümüş dalları içermelidir çünkü dal kimyası, uzun-

luğu boyunca değişkenlik gösterir. Çoğu ağır metal ve toksik 

metaller uçlara yakın bulunurlar çünkü dal çapı küçüldükçe 

metallerin daha yoğun bulunduğu dal kabuğunun dal gövde-

sine oranı artar. Bu nedenle, örneklemde dal çapı (ve benzer 

yıllık büyüme) konusunda tutarlı olunması ve dal gövdesinin 

dal kabuğuna oranının sabit tutulması önemlidir.

Altın aramalarında biyojeokimyasal örnekler toplamak ama-

cıyla helikopterden faydalanılan bir teknik geliştirilmiştir (Şekil 

3). Bu teknik özellikle ulaşılması zor, engebeli ve yoğun orman 

örtüsü olan alanlarda kullanıma uygundur.

Araştırma Sonuçları

Amazon havzasında birçok ‘garimpo’ altın madenciliği ope-

rasyonunda altının ayrıştırılması amacıyla kuyular kazılır veya 

yumuşak lateritik yüzey materyali hidrolik yıkama işleminden 

geçirilir. Bu operasyonlar çevreye zarar verir, fakat bitki örtü-

sü tekrar hızla büyüdüğü için açılmış yaralar kısa sürede sili-

nir. Boş görünen araziye hemen kök salan öncü türlerden biri 

Vassoura de Botão (Borreria verticillata) çalısıdır. Bu türdeki 

altının altyapı konsantrasyonu kuru dokuda <0,2 ppb Au’dur. 

Ancak, bazı garimpoların yakınlarında konstrasyonlar önemli 

derecede yüksek olabilir, ölçülmüş en yüksek değer 542 ppb 

Au’dur. Eşdeğer kül konstantrasyonu >10,000 ppb Au veya 

10h/ton altındır - yeterli biyokütle yetiştirilebilse neredeyse 

madenciliği yapılabilir.

Birleşik Devletlerin batısındaki kurak ve yarı-kurak bölgelerde al-

tın aramalarında Amerikan çalısı (Artemisia tridentata Nutt) kul-

lanılmaktadır. Yapılan çalışmalar, bu çalıda altın izini haritalama-

nın hem dağınık hem damar olarak bulunan altın için yapılacak 

sondaj hedeflerini belirlemede uygun maliyetli bir rehber oldu-

ğu sonucuna varmışlardır, çünkü arama bölgesinde asıl önemli 

faktör kesin konsantrasyon değil altının kısmi zenginliğidir.

Avustralya’da altın aramasında çeşitli ökaliptus ve akasya türle-

ri kullanılmaktadır ve son zamanlarda çok derin kök sistemleri 

olan dayanıklı spinifeks çimen çalıları Tanami çölünde başarıy-

la kullanılmaktadır.

Dünya üzerindeki kuzey ve ılıman ormanlarda altınca zengin 

çok sayıda ağaç ve çalı vardır. Bu raporların bazıları maden-

lere yakın yetişen bitki örtüsüyle yapılmıştır ve hava yoluyla 

kontaminasyon olasılığı gözardı edilmemelidir. Kanada’da  



Şekil 3: Helikopter ile ağaç tepelerinin toplanması. Helikopter yavaşlayıp bir ağacın tepesinde durduğunda, örnek alacak kişi (emniyet kemeri sıkı tutturulmuş şekilde) helikopterin 

kızak ayağına geçip ağacın tepe veya tepeye yakın dallarına ulaşabilecek bir pozisyon alır. Bahçe budama makasıyla (veya el ile kırarak) örneği alması yeterlidir. Bu teknik, geniş 

alanları kısa sürede taramak için hızlı ve verimli bir yöntemdir. Genellikle bir ağaç tepesinde harcanan zaman sadece birkaç saniyedir. Her 500 metrede bir örneklem konumu alınacak 

bir araştırma gridi üzerinde saatte 50 konumluk bir verimlilik hızına ulaşılabilir. Ağaç tepelerinin altın içeriği genellikle külde <5 ppb Au (<0.2 ppb kuru ağırlık) olsa da henüz el 

değmemiş altın yatakları yakınlarında 700 ppb Au (14 ppb kuru ağırlık) ve üzeri konsantrasyonlar da tespit edilmiştir.



1 Aralık 2013

94

kuzey Saskatchewan’ın La Ronge altın kuşağında çok sayıda 



yerde altın bulunur ve bunlardan birkaçında küçük maden-

ler açılmıştır. Bu madenler açılmadan önce, 1984’te, oldukça 

yoğun bir kara ladin (Picea mariana) ormanında altın içeren 

bir kuvars damarı keşfedilmişti. Keşif jeoloğu damarın yö-

nünü belirleyebilmiş olsa da, damarın hangi kısmının altın 

içerdiği belirlemesinin kolay bir yolu yoktu çünkü damarın 

bataklık alanın altında uzandığı öngörüldü ve bataklığın al-

tında da anakaya üzerinde bir metre veya daha fazla buzul 

tili bulunmaktaydı. Kara ladin bu gibi bataklık şartlarına daya-

nıklı olduğu için kuvars damarının öngörülen hattının 1 km’si 

boyunca birkaç noktada ağaç dış kabuğu örnekleri toplandı. 

Tablo 3’te anormal örneklerden elde edilen analitik veriler ve 

biojeokimyasal altın anomalilerinde açılan kuyulardan daha 

sonra edinilen bilgiler özetlenmektedir. Bu bölgeye daha 

sonra Jolu altın madeni kurulmuştur.

Türkiye’de altın aramasında ağaç ve çalılardan faydalanıldığı-

na dair bir çalışma yok gibi görünmektedir. Zeynep Özdemir 

tarafından gerçekleştirilen çalışmalarda, Mersin yakınlarındaki 

krom yataklarında demir ve çinko’yu tespit etmek amacıyla bi-

yojeokimyasal bir araç olarak Pinus brutia kullanımı değerlen-

dirilmiştir. Ayrıca, M. Akçay ve arkadaşları tarafından, Trabzon 

yakınlarında Kanköy Yatağı çevresinde Corylus avellana (fındık) 

ve Rhododendron luteum kullanarak yapılan ön çalışmada bu 

türlerin masif sulfit yataklarının keşfinde biyojeokimyasal araçlar 

olarak faydalı olabilecekleri sonucuna varılmıştır.

Türkiye’de kaydedilmiş 9000’den fazla bitki türü bulunmaktadır. 

Bunlardan sadece birkaçı biyojeokimyasal keşif için olası araç 

olarak değerlendirilmelidir çünkü teknik, bitkinin araştırma böl-

gesinde yeterince yoğun olarak dağılmış olmasını ve planlanan 

örneklem istasyonlarından her birinde (veya çoğunda) toplan-

maya müsait olmasını gerektirir. Zaten çalışılmış türlere ek ola-

rak, araştırılması faydalı olabilecek bir bitki de Türkiye’de yaygın 

bir cins olan Astragalus’tur (geven).

Gelecek Yönelimler

Altın mineralizasyonu, bitki dokularında çok düşük konsant-

rasyonlarda (genellikle <1 ppb Au) bulunması ve bu düşük 

seviyelerde kullanıma uygun ticari analitik metodların hassa-

siyetinin genellikle yetersiz 

olması nedeniyle, biyojeo-

kimyasal metodlarla bulun-

ması en zor ticari üründür. 

Ancak, altın aramasında bi-

yojeokimyasal metodların 

kullanımı 100 yıldır giderek 

daha da gelişmektedir. Bit-

ki materyalinin kimyasal 

analizi için uygun maliyetli 

metodlara olan ihtiyaç ka-

dar, araştırılması gereken 

çok sayıda başka problem 

bulunmaktadır. Son 30 yılda 

enstrümental nötron akti-

vasyon analizi (INAA) örnek başına birkaç dolarlık maliyetle 

satışa sunulmuştur. Kuru dokuda veya külde iz miktardaki al-

tın tespit edilmekle kalmaz, analitik paketlerde ayrıca, arsenik 

ve antimon gibi faydalı ‘rehber’ elementler dahil 30’dan fazla 

ek elementle ilgili yüksek kalitede veri bulunmaktadır. Daha 

yakın zamanda, endüktif eşleşmiş plazma kütle spektromet-

resi (ICP-MS) geliştirilerek kuru bitki materyali analizinde altın 

ve yaklaşık 60 diğer element için veri üretebilecek hale geti-

rilmiştir. Yüksek-çözünürlüklü ICP-MS daha da iyidir. Bu me-

todlar, altın mineralizasyonu alanlarına bir vektör sağlamaya 

yarayabilecek element dağılım şekillerini daha iyi anlama-

mızı sağlar. Gizli altın mineralizasyonunun yerini belirlemek 

için kilit nokta genellikle altın ve altınla ilişkili elementlerin 

dağılım şekillerinin mekansal ilişkisinin yorumlanmasıdır. Çok 

elementli dağılım şekillerine daha fazla ağırlık verilmelidir.

Altının bitkilerdeki kaderini kontrol eden birçok faktör vardır. 

Bitkiler karmaşık varlıklardır: 450 milyon yıllık evrim sonucunda 

metabolik işlevleri için ihtiyaç duydukları elementleri seçme be-

cerileri sıradışı şekilde gelişmiştir, diğer elementleri ise dışarda bı-

rakmak veya onları dokulara (genellikle uç kısımlara) yönlendirip 

zarar vermelerini engelleyerek tolere etmek yönünde dahice me-

todlar geliştirmişlerdir. Biyojeokimyasal verilerin makul biçimde 

değerlendirilmesi, kullanıma hazır diğer tüm jeolojik ve jeofiziki 

bilgiyle birleşerek keşif jeoloğunun sondaj hedeflerini seçmesine 

ve sonuç olarak altın keşfetmesine yardımcı olabilir. 

Kaynaklar

1.  Brooks, R.R., (Editor) 1992. Noble Metals and Biological Systems: Their role in medicine, 

mineral exploration and the environment. CRC Press, Boca Raton, Ann Arbor, London, Tokyo. 

393 pp.

2.  Brooks, R.R., Dunn, C.E., and Hall, G.E.M., 1995. Biological Systems in Mineral Exploration and 

Processing. Ellis Horwood (Division of Simon and Schuster), Hemel Hempstead (UK), Toronto, 

New York, 538 pp.

3.  Dunn, C.E., 2007. Biogeochemistry in Mineral Exploration, (Handbook of Exploration and 

Environmental Geochemistry 9, Series editor, M. Hale), Elsevier, Amsterdam , 462 pp.

4.  Kovalevskii, A.L., and Kovalevskaya, O.M., 1989. Biogeochemical haloes of gold in various 

species and parts of plants. Applied Geochemistry, 4, 369-374

Kara Ladinde Dış 

Kabuktaki altın (ppb)

Örtü 

katmanı 

kalınlığı

Sondaj sonuçları

Külde

Kuru 

ağırlık

230

3.7

1 m

Ana hendek yakınında

120

2.4

1 m

Düzensiz mineralizasyon: 50 m derinlikte 1 m’lik 0.85 oz/t (29 ppm) Au.

690

14

2.5 m

Mostra altı mineralizasyon: 60 cm üzerinde 0.11 oz/t (3.8 ppm) Au.

450

11.3

1 m

İyi mineralize olmuş kesme zonu: 4 m üzerinde 0.3 ila 0.7 oz/t (10-24 ppm) Au.

200

3.5

3 m

Mineralizasyon, az derinlikte yerel olarak locally 1 oz/t’den fazla (35 ppm).

Tablo 3. Kanada’da Saskatchewan’ın La Ronge altın kuşağında altın aramaları henüz erken keşif safhasındayken kara ladin 

(Picea mariana) dış kabuğunda bulunan altın. Kabuktaki altın değerleri tespit edildikten sonra bu bölgelere kuyular açılmış 

ve her bölgedeki örtü tabakası kalınlığı ile karşılaşılan altının tenörü ortaya çıkarılmıştır. Bu bölgeye daha sonra Jolu altın 

madeni kurulmuştur.

Bu makale; şirketimizin yayın organlarından biri 

olan  Mining Turkey Magazine’ın Mart 2013 tarihli 4. 

sayısında yayınlanmış, daha sonra Türkçe’ye çevrilerek 



madencilik sektörümüz ile paylaşılmıştır.


Yüklə 69,07 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə