29
w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m
rasinin bir yerde, her daim konuşulduğu üzere devlet-millet kaynaşmasının
bir eseri olduğunu bize göstermesi bakımından 15 Temmuz’un çok değerli
olduğunu ifade etmek isterim.
Kendimizi bildiğimiz andan itibaren devlet-millet kaynaşmasını söylüyoruz.
Devlet-millet kaynaşmasının ne olduğunun, en somut göstergesi, 15 Tem-
muz akşamı yaşadığımız gelişmedir. Sayın Cumhurbaşkanımızın, telefon
marifetiyle bir televizyon programına katılması, o görüşmede halkı alanlara,
meydanlara, havalimanlarına çağırması, beşerî manada, milletten başka üs-
tün bir gücü tanımadığını ifade etmesi, milletin de devletin başında bulunan
başkomutanın bu çağrısına uyarak, meydanları, alanları doldurması tam ma-
nasıyla devletin milletle bütünleştiğinin göstergesiydi. Bu çerçevede o ak-
şam yaşanan büyük kahramanlıkların hepsini saygıyla anıyoruz. Bu millete
Cenabı Allah’ın bir daha böyle bir geceyi yaşatmamasını temenni ediyoruz.
Şimdi iki temel vazifemiz var. Birincisi, 15 Temmuz’u ortaya koyan ihanet
çetesinden yaptıklarının tamamının hesabını sormak. Bu hesabı millet adına
almak ve milletin ödemiş olduğu bedelin, hiç olmazsa yasal karşılığını bu
çetecilerden, bu canilerden sormaktır. İkinci büyük hedefimiz ise Türkiye’de
demokrasiyi kişilerden uzak bir şekilde, partilerden uzak bir şekilde, tam
manasıyla güçlendirilmiş bir yapıya kavuşturmaktır. Bu ikisi şu an Türkiye’yi
yöneten kitleler olarak, yöneten kadrolar olarak boynumuzun borcudur. Bu
çerçevede, bir daha darbelerle karşılaşmamız için 5 önemli hususu sizlerle
paylaşmak istiyorum:
Birincisi, bu kadar bedel ödemiş bir millet olarak, hâlâ demokrasi kültürünün
tam manasıyla yerleştiğini söylememiz ne yazık ki mümkün değildir. Demok-
rasi kültürünün yerleşmesi için, üniversitelerimiz, araştırma merkezlerimiz, si-
yasi partilerimiz ve ilgili bütün sivil toplum kuruluşlarımız, özel bir gayret sarf
etmelidirler. Şunu kastediyorum: Demokrasi, eşitler arasında bir yarıştır. Çok
farklı siyasî partiler olabilir. Görüşleri taban tabana zıt çok sayıda siyasî parti
olabilir. Ayrıca siyasî parti olarak örgütlenmemiş sivil toplum kuruluşları ya da
bir takım sivil platformlar marifetiyle bazı çevreler siyasî görüşlerini milletle
paylaşabilir. Ama herkes şunu içselleştirmek durumundadır: Söz de karar da
milletindir. Benim görüşüme çok ters olan, hatta benim görüşüme hayat hak-
kı tanımak istemeyenler dahi olsa iktidara gelenlerin, iktidardan gitmelerinin
tek aracı sandıktır. Millet iradesidir, milletten başka iktidarı gönderecek hiçbir
güç yoktur ve olamaz. Dolayısıyla, bunun bütün partiler ve aktörler tarafın-
dan tam manasıyla içselleştirilmesi gerekir. Bunun kalben ve zihnen içsel-
30
w w w . k a r t e p e z i r v e s i . c o m
leştirilmesi zorunludur. Şöyle darbeler tarihine bir dönüp bakın. İnşallah artık
öyle kimseler kalmamıştır diye tahmin ediyoruz. Ama 1960 darbesinin ayak
seslerini hazırlayanlar, sadece birkaç üniformalı subay değildir. O darbenin
sürecini hazırlayanların tamamına yakınının sivil aktörler olduğunu biliyoruz.
Üniversite hocalarının kapkara cüppeleriyle sokaklara dökülmesi, muhale-
fette olan parti mensup ve yöneticilerinin darbeye zemin hazırlayan sözler
ve davranışlar ortaya koymaları, bir takım etkin çevrelerin iktidar partisinin
yöneticilerine karşı son derece galiz ifadelerle yüklenmesi 1960 öncesindeki
siyasî tarihimizin arşivlerinde mevcuttur. Sadece demeçleri, sadece gazete
arşivlerini tarasanız, bunun ne anlama geldiğini göreceksiniz. Aynı şekilde
1971 muhtırasının…
1980 darbesinin ve 28 Şubat darbesinin hazırlayıcıları da sanılmasın ki sade-
ce üniformalı subaylardır. Onlara destek veren, onlara yardımcı olan, onların
önünü açan, mazeretlerini oluşturanlar bir takım sivil generallerdir. Dolayısıy-
la bunu hiçbir zaman unutmayacağız.
Daha yeni, dün yapılmış olan 15 Temmuz Darbe Girişimine karşı bile hâlâ
zihinlerde ve gönüllerinde “ya bu herifler de ne beceriksiz adamlarmış, bir
de asker olacaklar doğru düzgün bir darbeyi yapmayı bile beceremediler”
şeklinde düşünen çok sayıda sözde sivilin olduğunu da biliyoruz. Dolayısıyla
bu sivil zihin ve gönül Türkiye demokrasisinin önündeki en büyük engeldir.
Bütün sivil aktörlerin demokrasi kültürünün oluşması ve yerleşmesi husu-
sunda çalışma yürütmesi millî bir sorumluluktur.
İkincisi, yönetim erkinde hem sorumlulukların hem de yetkilerin sadece ve
sadece sivilin elinde olmasıdır. Sivil hesap veriyor. Milletten oy alıyor. Millet
istemezse değiştiriyor. Bir takım seçilmemiş insanların ister sivil olsunlar ister
asker olsunlar… Oluşturdukları bir güç mekanizmasıyla sivil iradenin yerini
almaları asla kabul edilemez. Ve bu anlamda seçilmiş olmayan hiçbir meka-
nizmanın Türkiye’de demokrasi içerisinde belirleyici ve yönetici bir erk sahibi
olması kabul edilemez. Bugün hâlâ bu tür unsurların olduğunu bildiğim için
bunları söylüyorum. Bu anlamda bu tip unsurların da mutlaka artık yönetim
erkini hiçbir şekilde etkilemeyecekleri konuma çekilmesi Türkiye’nin gelece-
ği bakımından önemlidir.
Üçüncü ise askerî bürokrasinin ayrıcalıktan arındırılmasıdır. 15 Temmuz dar-
besinden sonra, TSK’nın sivil yönetimle olan ilişkilerini düzenleyen adımların
atılması hiç kuşkusuz Türkiye için büyük kazanım oldu. Sahil Güvenlik’in ve
Jandarma’nın İçişleri Bakanlığına bağlanması, Kara, Deniz ve Hava Komu-
tanlıklarının Millî Savunma Bakanlığına bağlanması. Millî Savunma Üniver-